Ana Sayfa » Yolculamak » Gılgamış Destanı : 06
Bütün ülkeleri dolaştıktan sonra Uruk kentine vardı. Uruk caddelerinde kurumundan kafasını dik tutuyordu. Caddelerde yabanıl bir boğa gibi böğürürdü. Eşsizdi. Silâhları kalkıktı. İnsanlara dirlik vermemek için eli durmazdı. Dirliksizliği yüzünden Uruk halkı gittikçe eksildi.
Gılgamış, oğulu babaya bırakmaz, gece gündüz kudurup sağa sola çatardı. Gılgamış ağılı bol (8) Uruk'un ne biçim çobanıdır ?(9)
Öylesine güçlü, üstün, bilgiç, bilge olan bir kral, oğulu babaya, sevileni sevene, kocayı karıya hiç bırakır mı?
Gılgamış'ın savaşçılarının kızları, erlerin karıları, bundan ötürü tanrıların huzurunda ağlayıp sızlandılar. Bunların ağlayıp sızlanmalarını tanrılar dinlediler. Gökyüzünün tanrıları da, Uruk kentinin baştanrısı Anu'ya başvurarak şöyle dediler:
“Sen, ipe gelmez, yabanıl, vahşi boğayı, Uruk halkını tedirgin etmek için mi yarattın? Eşsizdir. Silâhları kalkıktır. İnsanlara dirlik vermemek için eli durmaz. Gılgamış, oğulu babaya bırakmaz Gece gündüz kudurup sağa sola çatar. Gılgamış ağılı bol Uruk'un ne biçim çobanıdır?”
Öylesine güçlü, üstün, bilgiç, bilge olan bir kral oğulu babaya, sevileni sevene, kocayı karıya hiç bırakır mı ?
Gılgamış'ın savaşçılarının kızları, erlerinin karıları bundan ötürü ağlayıp sızlandılar. Bunların ağlayıp, sızlanmalarını büyük Gök Tanrısı dinledi. (10)
Büyük tanrıça Aruru (11) çağırıldı:
“Ey Aruru, sen büyük Anu'yu yarattın. Şimdi onun rakibini yarat! O istediği denli Gılgamış'a karşı dursun. Bu iki yiğitin birbirlerine karşı güçlerini ölçmelerinden Uruk şehri soluk alsın!”
Tanrıça Aruru bunu duyar duymaz Gök Tanrısının rakibini kalbinde yarattı. Aruru ellerini yıkadı; bir parça çamur koparıp yazıya attı. Ve yazıda yiğit Engidu'yu yarattı. Çamurdan yaratılan Engidu, demir gibi sertti (12). Bütün gövdesi kıllarla kapkara olmuştu. Kadın gibi uzun saçları vardı. Saçının lüleleri tıpkı buğday başağı gibi filizlenmişti.
O, insan ve kent yüzü görmemişti. Üzerinde, yazının hayvanları gibi bir giysi vardı. Bu durumda ceylanlarla ot yiyor, yabanıl hayvanlarla itişe kakışa suvata (13) iniyor; suyun kalabalığıyla (14) gönlü açılıyordu.
Günün birinde suvatın karşı yakasında bir avcıya, bir tuzak (15) kurana rasgeldi. Birinci, gün, ikinci gün ve üçüncü gün suvatın karşısında ona rasladı. Onu gören avcının yüzü dondu; hayvanlarıyla olduğu yerde saklandı; korkudan titremeye tutuldu; sesi soluğu kesildi, içini sıkıntı bastı; çehresini bulut kapladı; gönlünü gam, üzünç sardı; yüzü uzun yolculuk yapan bir yolcunun yüzüne döndü.
Avcı, konuşmak için ağzını açıp babasına dedi:
“Baba, dağdan bir adam geldi. Bu yörenin en güçlüsüdür. Gökten inen yoğun cevhere (16) benzer. Gücü büyüktür, hep dağda dolaşıyor. Her zaman yabanıl hayvanlarla ot yiyor. Ayağı suvatın karşı yakasından hiç eksilmiyor. Korkudan ona yaklaşamıyorum. Açtığım çukurları (17) doldurdu. Gerdiğim ağları yerden koparıp çıkardı. Kırın kalabalığını, (18) avı elimden kaçırıyor, kırdaki işime engel oluyor.”
« 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 ... 46 »