Ana Sayfa » Yolculamak » Gulliver Cüceler Ülkesinde : 08
göstermek için (belki görgü kurallarına aykırı olarak) parmağımı birçok kez ağzıma götürmekten kendimi alamadım; böylece yiyecek istediğimi anlatmak istiyordum. Hurgo (sonradan öğrendiğime göre, burada büyük adamlara bu ad veriliyormuş) ne demek istediğimi pek güzel anladı; iskeleden indi, yanlarıma merdivenler dayatılmasını buyurdu. Yüzden fazla adam bu merdivenlerden çıkarak ellerinde yiyecek dolu sepetlerle ağzıma doğru yürüdüler; meğer kral, geldiğimi duyar duymaz, yiyecek bulunmasını ve buraya gönderilmesini buyurmuş. Bu sepetler içinde çeşitli hayvanların etlerinin olduğunu gördüm, fakat tatlarından hangi hayvanların etleri olduğunu ayırt edemedim. Biçimleri koyun buduna, küreğine, döşüne benzeyen çok iyi pişirilmiş, fakat her biri bir çayır kuşu kanadından daha ufak parçalar vardı; iki üç tanesini bir lokmada yuttum ve her biri aşağı yukarı bir tüfek mermisi büyüklüğünde olan üç ekmek somununu da birden ağzıma atıverdim. Bütün bu yiyecekleri bana, hiçbir çabayı esirgemeden, iriliğim ve iştahım karşısında şaşkınlıktan şaşkınlığa düşerek veriyorlardı. İkinci bir işaretle içmek istediğimi anlattım. Yemek yiyişimden az içkinin yetmeyeceğini kestirdiler; çok da zeki adamlar olduklarından, en büyük fıçılarını, büyük bir ustalıkla yerden kaldırıp elime doğru yuvarladılar, ağzını da açtılar; zaten bir bardak kadar bir şey alan fıçıyı bir yudumda bitirdim. İçkinin lezzeti Bourgogne (4) şarabını andırıyordu, fakat daha nefisti. Bir fıçı daha getirdiler, onu da aynı biçimde içtim; daha da istediğimi işaretle anlattım, fakat artık verecek içkileri kalmamıştı. Ben bütün bu harikaları gösterdikten sonra sevinçlerinden bağrışmaya, göğsümün üzerinde oynaşıp zıplamaya başladılar; önce yaptıkları gibi de Hekinah degul sözcüklerini yineleyip durdular. Boş fıçıları aşağı atmamı istediler: fakat önce Borach mivola diye bağırarak fıçıların altında kalmamaları için aşağıdakilerin dikkatini çekmişlerdi. Fıçıları havada görünce de herkes Hekinah degul diye bağrıştı. Vücudumun üzerinde aşağı yukarı dolaşan bu adamlardan kırk ellisini yakalayıp yere çarpmak isteğini sık sık duyduğumu itiraf etmeliyim; fakat okların acısı, daha da kötü şeyler yapabilecekleri düşüncesi, onurum üzerine verdiğim söz (teslim olduğumu anlatmak isteyen tavrımı söz sayıyordum) beni bu düşünceden vazgeçirdi. Hem sonra hiçbir harcamadan çekinmeyerek, beni olağanüstü bir biçimde ağırlayan bu halka konukseverlik kuralına göre minnet altındaydım. Fakat ellerimden biri serbestken, benim gibi onlara göre çok iri bir yaratık karşısında hiç korku duymadan vücudumun üstüne çıkıp dolaşmaya cüret eden bu insancıkların gözüpekliğine şaşmamak elimden gelmiyordu. Biraz sonra, artık başka yiyecek istemediğimi görünce, İmparator Hazretlerinden gelen yüksek bir kişi önüme çıkıverdi; sağ bacağıma tırmandı, on ikiyi bulan adamlarıyla birlikte yüzüme doğru ilerledi: kralın mührünü taşıyan güven mektubunu çıkardı, adeta gözlerime yapıştırdı ve hiçbir öfke belirtisi göstermeden, fakat kesin bir kararlılıkla on dakika kadar konuştu. Konuşurken eliyle bir yeri gösteriyordu. Sonradan öğrendiğime göre bu yer, yarım mil ötede bulunan başkentmiş ve kral hazretleri ile Meclis, oraya götürülmemi karara bağlamış. Gelişigüzel birkaç sözcükle yanıt verdim; sonra serbest olan elimi öteki elimin, başımın ve vücudumun üzerine koyarak serbest bırakılmak istediğimi işaret ettim; (bir zararım dokunmasın diye elimi her defasında başlarının üzerinden geçirmeyi unutmamıştım). Kralın elçisi ne istediğimi anlar gibi göründü, ama başını bu isteğimin yerine getirilemeyeceğini anlatır bir biçimde salladı; eliyle de işaret ederek, başkente bağlı olarak götürülmem gerektiğini anlatmak istedi; çok iyi davranılacağını, yetesiye yiyecek içecek vereceklerini de işaret etti. Bunun üzerine bağlarımı koparmak için bir çaba göstermeyi düşündüm; fakat yara bere içinde olan yüzüme ve ellerime saplanan okların (bunlardan birçoğu hâlâ etlerimin içindeydi) acısını yine duydum; düşmanlarımın sayısının da arttığını görünce bana istedikleri gibi davranmalarını anlatmak için birkaç işaret yaptım. Bunu gören Hurgo ve adamları sevinçli yüzlerle ve büyük bir nezaketle yanımdan ayrıldılar. Biraz sonra bir bağrışma oldu; herkes Peplom selan, Peplom selan diye yineleyip duruyordu; halktan birçoğunun sol yanıma yaklaştığını ve iplerimi gevşettiğini duyumsadım, öyle ki sağ yanım üzerinde dönerek su döküp rahatlamak olanağını buldum; bol bol su döktüm; halk hayran kaldı; ne yapacağımı, hareketimden sezdiklerinden sağ yanımdakiler hemen sola açılmışlar, benden büyük gürültü ve şiddetle akan selden kaçabilmişlerdi. Bundan biraz önce, ellerimi ve yüzümü hoş kokulu bir merhemle oğmuşlardı; bu merhem birkaç dakika içinde oklarının verdiği sızıyı gidermişti. Bütün bunlar ve karnımı iyice doyuran yiyecek ve içecekleri uykumu getirmişti.
« 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 17 18 ... 33 »