Ana Sayfa » Yolculamak » Karacaoğlan - I : 09


KARACAOĞLAN - I (İnceleme)

İLHAN BAŞGÖZ

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 64


Karacaoğlan mezara koysalar beni
Azrail alsa cesette canı
Huzur-u mahşerde dilerim seni
Gene geçmem kömür gözlü yar senden
(Saygun: 1952, 5)

Ali İzzet'in burada yaptığı, unutma ve yahut karıştırma filan değil. Bilerek, şuurlu bir gayretle Pir Sultan'ın dediği bir şiirin bazı yerlerini değiştiriyor. Pir Sultan geleneğine yakışan mezhep mücadelesi ve Şah'a bağlılık gibi nakışları Karacaoğlan'a yakışan kömür gözlü yar ile değiştirip Karacaoğlana mal ediyor. Ben Ali İzzet'ten sordum. Diyor ki “Öyle olunca Pir Sultan'a yakışıyor, böyle olunca Karacaoğlan'a. Ben Pir Sultan'a yakışmayan şiirleri Pir Sultan'ın diye kimseye vermedim.” Görülüyor ki, ortada bir yaratıcı insanın kişiliğinden çok, bir şiir akımına, bir geleneğe yakışma işi var. Âşık ancak bunu önemsiyor.
Halktan derlenen metinlerde, kim bilir ne kadar insan böyle değişmeler yaparak bize şiirler yazdırdı. Biz de onları şu veya bu âşıka mal ederek inceledik. Sözlü kültürde kişilik kolayca yaygınlaşıyor; sözlü kültür içinde eğitilen sanatçının kişiliği, toplumun öteki kişileriyle büyük bir uyum içinde olarak, kişisel sivrilikler bu kültürde kolayına ortaya çıkmıyor. Kişisel kolayca topluma mal ediliyor.
Böylece, Karacaoğlan gibi çok sevilen bir saz şairinin eserleri, bize kadar değişmeden gelmiyor. Karacaoğlan şiirlerinin hiçbirinin onun dilinden çıktığı şekilde, sözlü geleneğin çarkından geçerek, bize ulaştığını sanmıyoruz. Onunla başlayan, ondan kuvvetli ya da zayıf izler taşıyan, ona yakışan şiirlerdir elimizde olan şiirler. Bu şiir tomarına bu nedenle gelenek diyoruz.

KARACAOĞLAN GELENEĞİNİN ÖZELLİKLERİ

Ne kadar değişir ve güvenilmez olursa olsun, Karacaoğlan geleneğini incelerken, ister istemez elimizdeki bu şiir tomarına dayanacağız. Karacaoğlan hakkında bilgi toplamak ve bu bilgiyi değerlendirmek için gene bu şiirleri kullanacağız. Başka bir kaynağımız yok da ondan. Ama bu şiirlerden çıkardığımız bilgilerin güvenilmez olduğunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmayacağız. Onları başka kaynaklardan gelen bilgilerle desteklemeye, pekiştirmeye gayret edeceğiz.
Her gelenek gibi Karacaoğlan şiir geleneğine de, içinde doğup geliştiği toplumun yapısı ve insan ilişkileri, yaratıcı sanat erinin kişiliği, doğa çevresi ve bunların tümünden oluşan kültür biçimini vermiş, nakışlarını vurmuştur. Bizim âşık şiirimiz destan söyleyen ozanların, Batınî tekkelerde, derviş âşıklarla ve onların yazılı edebiyatlarıyla temaslarından oluşan sentezden doğmuştur. Âşık şiiri geleneğini konar-göçer Türkmenlerin arasına Karacaoğlan taşımış, bu şiiri göçebe kültürüne uyarlamıştır. Böylece Güney illerinde, Çukurova, Toroslar, Gavur dağları bölgelerinde yaşayan Türkmen aşiretlerinin sesi, değerleri, dili ve estetik anlayışı âşık şiirine girmiş, onların yaşayışı âşık şiirimizde belirir olmuştur.
Türkmen ve Yörük adlarıyla anılan bu göçer evliler Anadolu'ya iki dalga halinde gelmişler; biri 11'inci yüzyılda Oğuz akınları olarak; ikincisi de 13'üncü yüzyılda Moğol istilacılarının önünden kaçarak. Selçuklu İmparatorluğu, bu ele avuca sığmayan, bir yerde oturmayan, kolayına idare edilemeyen göçebeleri uçlara, dağlık bölgelere sürmüş. Osmanlı, başlangıçta kendi de göçebe olduğu halde, kentli bir imparatorluk kurmaya girişince bu konar-göçerlerin dünyasından ayrılmış. Osmanlı İmparatorluğu, asıl gelirini tarım ürünlerinden almağa başlamış. Yerleşmek, ağır vergi veren reaya durumuna geçmek Osmanlı düzeninin temeli olmuş. Ama Osmanlılar bu göçer evlilerle iyi ilişkiler kurmuşlar, onların hayvanlarından ve otlaklarından bir vergi almış, düzenlerine hemen hiç karışmamışlar.
«   01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   17   18   19   ...    53   »