Ana Sayfa » Yolculamak » Kır Atlı : 05


KIR ATLI

HANS THEODOR WOLDSEN STORM

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 75


Bu yüzden, yazınsal Alman dilinde bile rastlanmayan kimi söz ve deyişleri içine alan bu yapıtın çevrilmesi sırasında, yer yer, elden geldiğince açıklamalı çeviri yoluna gidilmiş ve önemli sözler için Fritz Böhme'nin yayımına dayanılarak kimi açıklamalar eklenmiştir (Krş.: Theodor Storm, Der Schimmelreiter. Verlag von Velhagen und Klasing, Bielefeld und Leipzig 1943. Deutsche Ausgaben, Band 207, besorgt von Fritz Böhme, XVI+128 s.)
KIR ATLI
Şimdi anlatmak istediklerimi, bundan aşağı yukarı yarım yüzyıl önce büyükannemin annesi yaşlı Frau Senatör Feddersen'in (1) evinde, onun arkalıklı iskemlesinin yanında oturarak okuduğum, mavi bir kapakla ciltlenmiş olan bir dergiden öğrenmiştim; bu dergi, “Leifziger”in mi, yoksa “Pappes Hamburger Lesefrüchten”in mi (Pappe'nin Hamburglu Okuma Ürünleri) bir sayısıydı, şimdi artık anımsayamıyorum. O zaman seksen yaşını geçmiş olan yaşlı kadının yumuşak elinin, ara sıra torununun saçları üzerinden okşayarak kaydığını bugün bile ürpererek duyumsar gibi oluyorum. Kendisi ve o zamanlar çoktan gömüldü, söz ettiğim dergileri de uzun süre boşuna aradım, bu yüzden olayların doğruluğuna kefil olamayacağım gibi, bunları kuşkuyla karşılayacak olan kimseleri de destekleyemem; yalnızca şu kadarına güvence verebilirim ki, bu anılar, o zamandan beri herhangi bir dış olayla yeniden canlandırılmadığı halde, hiçbir zaman belleğimden silinmedi.
***
Yüzyılımızın otuzuncu yılının Ekim ayında bir gün öğleden sonra -öyküyü anlatan böyle başlıyor-, çok kötü bir havada, atla kuzey Fries setleri üzerinden gidiyordum. Solumda, bir saatten uzun süredir, artık her türlü hayvandan boşaltıldığı için ıssızlaşan, denizden kazanılmış alan (marsch) (2) uzanıyor; sağımdaysa, Kuzey Denizi'nin kaygılandırıcı bir yakınlığa dek gelen sığ suları (vattenmeer) (3) bulunuyordu. Set üzerinden adaların (hallig, insel) (4) görünmesi gerektiği halde, öfkeli bir gürültüyle durmadan setlere saldıran ve ara sıra benim ve atımın üzerine kirli köpükler sıçratan sarı kurşuni dalgalardan başka bir şey görmüyordum; onun arkasında, yerle göğü birbirinden ayırmaya engel olan ıssız bir alacakaranlık vardı; çünkü şu anda yükselmiş olan yarım ay bile, sık sık akan bulutların altında kalıyordu. Hava buz gibi soğuktu, donmuş olan ellerimle dizginleri zor tutuyordum. Fırtınanın karaya sürdüğü, sürekli bağrışan, kuzgun ve martılara da kızmıyordum. Gece karanlığı basmıştı; atımın ayaklarını da açık olarak göremiyordum artık; çevrede hiç kimse yoktu. Kanatlarıyla bana ya da sadık kısrağıma dokunan kuşların bağırmasıyla rüzgârın ve suyun gürültüsünden başka bir şey işitmiyordum. Ara sıra güvenli bir konakta bulunmayı istediğimi yadsıyamam.
Fırtına üç günden beri sürüyordu; ben de, çok sevdiğim akrabalarımdan birinin kuzey “harden”de (5) bulunan çiftliğinde gereğinden çok kalmıştım. Ama artık bugün dayanamamış, şu anda bile benden birkaç saatlik uzaklıkta bulunan kentte görülecek işlerim olduğu için, amcamın oğluyla sevgili karısının bütün üstelemelerine ve kendi elleriyle yetiştirdikleri Prinette ve Grand Richard elmalarından sunma isteklerine aldırmadan, öğleden sonra güneye doğru atla yola çıkmıştım. Amcamın oğlu, evinin kapısında, “Hele bir denize ulaş da oradan geri döner misin dönmez misin, görürsün; odan hazır duruyor!” diye arkamdan seslenmişti.
Gerçekten, kapkara bir bulut tabakası çevremi kararttığında ve ıslık çalan rüzgâr, kısrağımla beni seddin üzerinden yuvarlayacak gibi güçlenince, aklımdan, “Aptallık etme! Geri dön ve dostlarının yanında, sıcak odada otur,” düşüncesi geçmedi değil. Ama sonra, dönüş yolunun gideceğim yoldan daha uzun olduğunu düşündüm ve pardösümün yakasını kulaklarımın üzerine çekerek tırısla ilerlemeyi sürdürdüm.
«   01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   ...    63   »