Ana Sayfa » Yolculamak » Knulp : 27
Bulach'ta arkadaşı onu önce oturma odasına aldı. İçmek için süt, yemek için de jambonlu ekmek verdi. Bu arada durmadan konuştular. Eski içtenliklerini yeniden bulmuşlardı. Ancak ondan sonra Doktor onu sorguya çekti. Hasta da iyilikle, biraz da alay ederek buna katlandı.
“Neyin var, biliyor musun?” diye sordu Machold muayenesinin sonunda. Bunu pek kolayca ve hiç önemsemeyerek sormuştu, bundan dolayı da Knulp kendisine minnet duymuştu.
“Evet, biliyorum Machold. İnce hastalık. Hem şunu da biliyorum ki, artık çok sürmeyecek.”
“Yok canım, kimse bilemez! Ama senin de yatmayı ve bakılmayı kabul etmen gerekiyor. Bir süre burada benim yanımda kalabilirsin. Bu arada ben sana en yakın sayrılar evinde bir yer bulurum. Durumun iyi değil dostum. Kalkınabilmen için dişini sıkman gerek.”
Knulp ceketini yeniden giydi. Zayıf ve grileşmiş yüzünü çapkın bir anlatımla Doktor'a çevirdi, yumuşak bir sesle “Boşuna yoruluyorsun, Machold” dedi, “neyse, hadi bakalım. Ama benden artık fazla bir şey beklememelisin.”
“Dur bakalım, göreceğiz. Şimdi güneş olduğu sürece bahçede otur. Lina da sana konuk yatağını hazırlasın. Sana iyice bakmalıyız Knulpçuğum. Böyle senin gibi bütün ömrünü güneşte ve açık havada geçirmiş bir insanın ciğerlerinin berbat olması olur şey değil doğrusu.”
Doktor bunu söyledikten sonra gitti. Ev işlerine bakan kadın, Lina pek hoşnut olmamıştı. Böyle bir serserinin konuk yatak odasına alınmasına karşı çıktı; ama Doktor onun sözünü kesti.
“Bırakın, varsın gitsin Lina, adam çok yaşamayacak. Biraz da bizde rahat etsin! Hem o her zaman için temiz bir adamdı. Yatağa yatmadan önce banyoya da sokarız. Ona benim geceliklerimden bir tanesini çıkarın, kışlık terliklerimi de koyun, bu adamın benim bir arkadaşım olduğunu da unutmayın.”
Knulp on bir saat uyumuştu ve sisli sabahı yatakta, yarı uyuşuk bir durumda geçirmişti.
Nerede, kimin evinde olduğunu ancak yavaş yavaş anımsayabildi. Güneş doğunca Machold, onun kalkmasına izin verdi. Şimdi ikisi de güneşli taraçada, masadaki bir bardak kırmızı şarabın önünde karşılıklı oturmuştu. Knulp, güzel yemekten ve yarım bardak şaraptan neşelenmiş, durmadan konuşuyordu. Doktor da bu garip okul arkadaşıyla bir kez daha konuşmak, belki de bu herkese benzemeyen insanın yaşamı hakkında bir şeyler öğrenmek için kendine bir saat tatil vermişti. Gülümseyerek: “Demek geçirmiş olduğun yaşamdan hoşnutsun” dedi, “öyleyse söylenecek söz yok. Yoksa aslında senin gibi bir adama yazık oldu derdim. Papaz ya da öğretmen olman gerekmezdi; ama senden pekâlâ bir doğa bilimcisi ya da bir şair çıkabilirdi. Yeteneklerinden yararlanıp onları geliştirdin mi, bilmiyorum ya. Galiba onları yalnızca kendin için harcadın, öyle değil mi?”
Knulp seyrek sakallı çenesini avcunun çukuruna dayadı, şarap bardağının arkasındaki güneş vurmuş sofra örtüsünün üstünde oynaşan kırmızı ışıkları seyre daldı.
“Büsbütün doğru değil” dedi yavaş yavaş. “Senin o yetenek dediklerin de öyle pek fazla bir şey değildi. Güzel ıslık çalarım, el armonikası çalmayı bilirim, ara sıra da birkaç dizecik yazarım. Eskiden iyi bir koşucuydum, kötü de dans etmezdim, hepsi bu kadar. Ama bunların zevkini yalnızca kendim duymadım. Çoğu zaman yanımda arkadaşlarım ya da genç kızlar ya da çocuklar olurdu. Bunlardan onlar da zevk aldılar, zaman zaman bana minnet duydular. Bu konuyu kapayalım. Artık olan olmuş.”
“Peki” dedi Doktor, “kapayalım, ama sana bir şey daha soracağım. Sen o zamanlar beşinci sınıfa kadar benimle birlikte Latince Okulu'na gitmiştin. Hem de, çok iyi biliyorum, örnek olacak gibi değilse de, iyi bir öğrenciydin. Sonra birdenbire yok oldun. Artık Halk Okulu'na gittiğini söylediler. Bu yüzden ayrıldık. Ben doğallıkla, Latince Okulu'ndan olduğumdan, Halk Okulu'ndan biriyle arkadaşlık edemezdim. Bu nasıl oldu? Sonraları senin hakkında bir şeyler duydukça hep düşünürdüm: Eğer o zaman bizimle birlikte okulda kalmış olsaydı her şey olurdu, derdim. Şimdi söyle bakalım, bu iş neden oldu? Bir şeye canın mı sıkılmıştı? Yoksa senin yaşlı adam artık okul parasını ödeyemez mi olmuştu, ne olmuştu?”
Hasta, bardağını esmer, kuru ellerine aldı ama içmedi, yalnızca şarap bardağının içinden yeşil bahçe ışığına doğru baktı, sonra kadehi yeniden masanın üstüne koydu, hiçbir şey söylemeden gözlerini kapadı, düşüncelere daldı.
“Bunlardan söz etmek hoşuna gitmiyor mu?” diye sordu arkadaşı. “Gitmiyorsa konuşmamız gerekmez.”
Bunun üzerine Knulp gözlerini açtı, onun yüzüne uzun uzun, dikkatle baktı.
« 01 ... 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 »