Ana Sayfa » Yolculamak » Knulp : 36


KNULP

HERMANN HESSE

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 71


Ağır bir kırağı her yanı kaplamış, bundan üç gün sonra da, hava biraz yumuşayınca ağır ve şiddetli bir kar fırtınası başlamıştı.
Knulp bütün bu zaman boyunca yollardaydı. Amaçsız, bir çizgi üstünde ve hep yurdunun çevresinde dönüp durmuş, iki kez de ormanda gizlenerek taş kırıcı Schaible'yi, kendisine bir daha seslenmeden, çok yakından görmüş, gözetlemişti. Düşünecek birçok şeyi vardı. Bütün uzun, sıkıntılı, yararsız yollar boyunca, sert bir dikenliğin içine düşmüş gibi, hep ziyan olmuş ömrünün kargaşası içine, hiçbir anlam ve avuntu bulamadan, gittikçe daha derinden saplanmıştı. Derken hastalığı yeniden bastırmış ve günlerden bir gün, her şeye karşın yine Gerbersau'da görünüp sayrılar evinin kapısını çalmasına ramak kalmıştı. Ancak, günlerce süren bir yalnızlıktan sonra yeniden aşağıdaki kenti görünce, her şey ona yabancı ve düşman gibi görünmüştü ve kendisinin artık orasıyla bir ilişiği kalmadığını açıkça anlamıştı. Ara sıra bir köyden bir parça ekmek satın alıyordu, daha yetecek kadar fındık da vardı. Gecelerini ya orman işçilerinin kulübelerinde ya da tarlalardaki saman yığınlarının arasında geçiriyordu.
Şimdi sıkı bir kar fırtınası içinde Kurt Dağı'ndan vadideki değirmene doğru gidiyordu. Perişan ve ölü gibi yorgundu. Öyle olduğu halde, hâlâ ayaktaydı. Sanki günlerinin geri kalan küçücük bölümünden de iyice yararlanmak, bütün orman kıyılarında, orman yollarında yürümek, yürümek istiyordu. O kadar hasta ve yorgun olduğu halde, gözleri ve burun delikleri eski canlılığını korumuştu; keskin duyulu bir av köpeği gibi, gözetleyerek, koklayarak, kendisi için artık hiçbir amaç olmadığı halde, her yer çöküntüsüne, her rüzgâr esişine, her hayvan izine hâlâ dikkat ediyordu. Artık istenci yoktu, bacakları kendiliğinden gidiyordu.
Fakat kafasının içinde kendisini, birkaç gündür olduğu gibi, şimdi de yine sevgili Tanrı'nın karşısında buluyor, durmadan onunla konuşuyordu. Hiç korku duymuyordu; Tanrı'nın bize bir şey yapamayacağını biliyordu. Ama ikisi, Tanrı ve Knulp, yaşamının amaçsızlığını, bu yaşamı başka türlü nasıl yaşayabilirdi, neden şu ya da bu, şöyle ya da böyle oldu da başka türlü olamadı diye konuşuyorlardı.
“Olanlar o zaman oldu” diye üsteliyordu Knulp sürekli, “o zaman, daha on dört yaşımdayken, Franziska bana oyun oynadığı zaman. O zaman daha her şey olabilirdim. Sonra içimde bir şey kırıldı ya da bozuldu. İşte o zamandan bu yana hiçbir işe yaramaz oldum… Bırak, bırak; yanlış yalnızca şurada oldu, sen benim on dört yaşımdayken canımı almadın! Öyle olsaydı, benim yaşamım da olgun bir elma gibi güzel ve eksiksiz olurdu.”
Sevgili Tanrı ise boyuna gülümsüyor, zaman zaman da yüzü kar tipisi içinde tümüyle yitiyordu.
“Aman Knulp” diyordu onu azarlayarak, “delikanlılık çağını bir düşün, Odenwald'deki yazı, Laechstetten'de geçirdiğin zamanı bir düşün! Orada bir ceylan gibi dans etmemiş miydin, tatlı yaşamın bütün eklemlerinde titrediğini duymamış mıydın? Kızların gözlerinden yaş getirecek kadar şarkı söyleyip armonika çalmaz mıydın? Bauerswil'deki pazarları anımsamıyor musun? İlk sevgilini, Henriette'yi? Bütün bunlar hiçbir şey değil miydi?”
Knulp düşünceye dalmıştı. Gençliğinin sevinçleri, uzak dağ ateşleri gibi loş bir güzellikle parlıyor, bal ve şarap gibi ağır ve tatlı kokuyor, yeni başlamış ilkyaz gecelerinin ılık rüzgârları gibi derin bir uyumla ses veriyorlardı. “Ulu Tanrım, evet güzeldi, sevinç de güzeldi, yas da güzeldi. Bugünleri yaşamamış olsaydım, her yaşamadığım güne çok, çok yazık olurdu!”
“Elbette o zamanlar her şey çok, çok güzeldi. Arada suçum ve üzüntülerim de olmuştu; ama onların gerçekten güzel yıllar olduğu doğrudur. Belki de benim o zamanlar yaptığım gibi, birçokları öyle kadehler boşaltmamış, öyle danslar etmemiş ve öyle sevda geceleri kutlamamışlardır. Ama sonra, sonra her şey bitmeliydi! Daha o zamanlar, mutluluğun içinde bile bir pürüz vardı, pekâlâ biliyorum. Ondan sonra da bir daha artık öyle güzel günler geri gelmedi. Hayır, bir daha hiç gelmedi.”
Sevgili Tanrı uzaklarda, kar esintilerinin içinde yitmişti. Knulp şimdi yeniden soluk alabilmek ve birkaç kan lekesini karlar üzerine tükürmek için durunca, Tanrı birdenbire yine karşısına çıkmış, soruyordu.
“Söylesene Knulp, biraz iyilikbilmezlik etmiyor musun? Ne kadar unutkan olduğunu gördükçe güleceğim geliyor! Dans kralı olduğun zamanı anımsadık, Henriette'yi anımsadık. Sen de kabul ettin ki o günler iyi ve güzeldi, sana sevinç vermişlerdi ve bir anlamları vardı. Eğer Henriette için böyle düşünürsen, dostum, Lisabeth'i acaba nasıl bir duyguyla anımsayacaksın? Ha? Acaba onu tümüyle unutabilir misin?”
«   01   ...    26   27   28   29   30   31   32   33   34   35   36   37   »