Ana Sayfa » Yolculamak » Konuşan Kaftan : 02
“Gentry” betimciliği sanatının “tragicomicum”unu anlayabilmemiz için onun, Macaristan'ın bu parlak, büyük devlet rolü oynamaya özendiği dönemindeki soylu sınıfının iyi ve kötü yanlarını çok iyi gördüğünü bilmemiz gerektir. O, gösteriş ve özentiyle gerçek arasındaki farkları görüyordu. Soylular Macaristanını bekleyen çöküşü çağında ondan daha iyi duymuş bir Macar yazarı daha gösterilemez. Öyleyken Mikszath yapıtlerında sonuna kadar olayların üzerine “tragicomicum” ve hoşgörü perdesini örtmüş, sanki hiçbir yerde bir kötülük görmemiş, hep işler gayet yolundaymış gibi göstermiştir.
Mikszath'ın bu görüş ve davranış biçimi ne tutuculuktan, ne de bir görüş darlığından ileri gelmektedir. Ondaki bu görüş daha çok Macar klasikçiliğinin doğurduğu ve Macar yenicoşumculuğunun yetiştirdiği Mikszath'ın Avrupa gerçekçiliğinin pozitivist rüzgârına kapılmış olmasıyla açıklanabilir. O henüz klasiktir, henüz yenicoşumcudur, fakat artık onda gerçekçilik de hatırı sayılır oranda kendini göstermektedir. Mikszath, çağının olaylarına karşı başkaldıracak ve onlara karşı savaş açacak kadar yeni, gerçekçiliği de o oranda köklü olmamakla birlikte, çağın bütün güzelliklerinden gözü kamaşmayacak kadar güçlüdür.
Bu çekişkili durumda Mikszath edilgen yolu seçerek yapıtlarında her şeye anlayış göstermeye, her şeyi hoş görmeye çalıştı ve böylece soyluluk Macaristanını öyle betimledi ki, işlerin pek yolunda gitmediği, fakat aynı zamanda Mikszath'ın da içinden kendi kendine: “Peki ama işlerin yolunda gitmesi gerekli mi acaba?” diye düşündüğü satırlar arasından sezilir.
Mikszath bu yolu seçmekle sonuç olarak iyi etmiştir. Eğer olaylar üzerine yargılara varma yolunu tutmuş olsaydı, Macar yazınsal ve siyasal yenicoşumculuğunu yıkan “Batı Okulu”nun müjdecisi olabilirdi. Fakat o kadar. Oysa böyle, anlayışlı hoşgörürlüğüyle en büyük Macar gülmece yazarı olmuş, Macar gülmecesi onun sayesinde Avrupa ve insanlık ölçüsüne yükselmiştir.
Deyişteki sanatı da gülmece yazarlığını onun yazgısı yapmıştır. Gerçekten deyişinin en güçlü yanı fıkracılık gücüdür. Zaten Mikszath'ın öyküde her zaman daha güçlü kalışı ve birçok romanının birer uzun öyküden başka bir şey olmayışı da bunun sonucudur. Yazılarında fıkracılık o kadar egemendir ki, Mikszath için “ağzıyla yazıyor” denebilir ve öykücülük sanatındaki büyüsü ancak yazıları yüksek sesle okunduğu zaman gerçekten ortaya çıkar.
Kırk sekiz cildi bulan yapıtlarından, yukarıda adları geçen “Slovak Kentdaşlar” ve “Babacan Paloclar” öykülerinden sonra en önemlileri, Mikszath'ın yaşamında birer sınır taşı oluşturanlar şunlardır:
Hamiyetli Efendiler (1884), Konuşan Kaftan (1889), Aziz Petrus'un Şemsiyesi (1895), Yeni Zrinyi Destanı (1898), Noszty Oğlanla Maria Toth'un Öyküsü (1908) ve son yapıtı olan Kara Kent (1910).
Bu güzel yapıtlar içinden biz şimdi okurlarımızın dikkatini yalnızca ikisine çekeceğiz:
Bunların biri, Sadrettin Karatay tarafından burada çevirisi sunulan Konuşan Kaftan'dır. Tarihsel romanla tarihsel öykü arasında bir geçit olan bu yapıtında Mikszath bir Macar ova kentinin, Kecskemet'in Türk çağındaki yaşamını gözümüzün önünde canlandırmaktadır. Sırmalı Kaftan adıyla Türk sinemalarında uzun süre gösterilmiş olması bakımından (1) konusuna geniş bir seyirci kitlesinin yabancı olmadığı bu yapıt üzerine burada daha ayrıntılı bilgi vermeyi gereksiz sayar ve okuru yalnızca filmden edindiği izlenimleri anımsamaya çağırırız.
Öteki roman Aziz Petrus'un Şemsiyesi'dir. Bu yapıtla ilgili olarak da burada şu kadar söyleyelim ki, bütün dünyayı dolaşmış olan ve şimdiye kadar on iki dilde okunabilen bu roman Ulusal Eğitim Bakanlığı klasikleri dizisinde çıkmak üzere Necmi Seren tarafından çevrilmektedir.(2)
T. Halasi Kun
I
UĞURSUZ İŞLER.
« 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 ... 64 »