Ana Sayfa » Yolculamak » Konuşan Kaftan : 03


KONUŞAN KAFTAN

KALMAN MIKSZATH

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 90


PAPAZLARA GÖSTERİLEN RAĞBET.
Kimi kentlerin halkı: “Türkler bizde yüz, iki yüz yıl oturdu, çok çile çektik!” diye sızlanır; delidir bunlar.
Beri yanda, söz gelimi Kecskemet gibi kentler de vardır, buralarda ne Türk oturmuştur, ne Labancz, ne de Kurucz. (3) Öyleyken asıl çile çekenler bunlardır, çünkü savaşçı taraflardan birinin eğleştiği bir yerde yalnızca onun sözü geçer, haracı o keser, ötekiler de onların semtine bile uğramazdı. Ama hiçbirinin eğleşmediği yerler böyle değildi; oralara bunların üçü de uğrar, istediği gibi çimlenirdi.
Bir gün Budin (4) Paşası'nın canı biraz erzak ya da para ister: “Haydi oğlum, Derviş Bey, Kecskemet Belediye Başkanı'na bir mektup yaz der, tumturaklı deyişinden: “Başınızla oynuyorsunuz” sözü eksik olmayan mektup hemen yola çıkardı.
Czegled, Körös ve Kecskemet ile dolaylarındaki köyleri haraca kesen Muszta Bey de başka türlü yapmıyordu. Tanrının haftası: “İşbu buyruğumuz atlılarla her köye, her kasabaya, dört bir yana ulaştırıla, başka türlü yapılmaya” diye saldığı haberlerle haraçlar keserdi.
Varlıklı kasabalara, Szecseny'den imparatorcular adına buyruklar salan yiğit İmre Kochary beyimiz de imrenirdi; hatta Gacs Kaymakamı hamiyetli Bay Janos Darvas bile, Kuruczlara bir şey gerektiği vakit onlara haber yollamaktan çekinmezdi. Kuruczlara ise ne zaman bir şey gerekmezdi ki?
Bunlar yetmiyormuş gibi kah şurada, kah burada görünen Tatar birlikleri, Kalga Sultanı'nın adamları, sonra kendi keselerine iş gören çeşitli çeteler de eksik değildi. Gelin de siz bunların hepsiyle birden dostça geçinin.
Kecskemet'te daha o zamanlar ünlü panayırlar kurulurdu. Türk, Nemçe, Macar tüccarları yarı ülkeyi dolaşır, gözün beğendiği, ağzın hoşlandığı ne varsa buraya taşır getirirlerdi. Ama bu panayırların sonu -hele sergiciler için- her zaman tatsız olurdu, çünkü tam alışverişin kızıştığı zamanda kumlu yolda bir bulut belirir, ya bir Kurucz, ya bir Türk ya da bir Labancz çetesi şimşek gibi iner, en değerli eşyayı yüklendiği gibi tozu dumana katarak gözden kaybolurdu.
Bu işlerin ceremesini de her zaman zavallı kent çekerdi. Bir kez çadırları yağma eden Türkse, o zaman Labancz gelir: “Ödeyin bakalım bizim tüccarların zararını, yoksa taş taş üstünde kalmaz” diye kente koca bir hesap pusulası dayardı. Yok, yağmacı Labancz ise, Kecskemetliler için o da aynı şeydi, çünkü o vakit de Kuruczlarla Türkler gelir, kendi tüccarları için ödence isterlerdi ve bu da hemen her defasında bin altını bulurdu.
Bu durumlara çok canı sıkılan Kecskemet Belediye Başkanı Bay Janos Szücs boş yere içini çekiyor ve elindeki değneği yere vurarak:
- Nereden bulayım, yiğit ağalar, nereden? diyordu. Şu bastığımız yer Körmöcz altın madeni değil ki! Burası kum işte, ta cehenneme kadar basbayağı kum.
Bu gidişin sonu gelmeyeceğini anlayınca kentin aksakallıları toplanıp görüştüler, sonra kalkıp palatinusa (5) gittiler. Bay Pal Fekete'nin anlatışına göre bir dilekleri olduğu kendisine söylendiği vakit palatinusun keyfi kaçmış ve:
- Yalnız büyük bir şey istemeyin ha, çünkü vermem! demiş.
- Bizim istediğimiz pek küçüktür, devletlim, çünkü biz elimizdekini bile kendimize çok görüyoruz.
Palatinus gülümseyerek:
- Alâ, âlâ, neymiş bakalım istediğiniz? der.
«   01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   ...    64   »