Ana Sayfa » Yolculamak » Marie Grubbe - I : 09
“Yaptığım nedir ki, Tanrı aşkına? İnsan ayda yılda bir de neşeli olur. Dünyada üzülecek yeterince şey var. Hele benim, fazlasıyla, dayanma gücümü aşıyor artık. Sevgilimi askere almadılar mı? Şimdi de savaşta, her türlü kötü olasılıkla karşı karşıya değil mi? Bunu düşünmek gerçekten çok üzücü. Ya vurulur ölürse, ya sakatlanırsa? Tanrı benim gibi zavallı bir kıza acısın. Başıma böyle bir şey gelirse artık bir daha kendime gelemem!”
Yüzünü yastıklara gömdü, hıçkırmaya başladı.
“Ah, hayır, hayır, hayır! Benim sevgili, çok sevgili Lorenzim! Eğer Tanrı izin verir de sağ esen yeniden bana dönersen, sana öyle bağlı, öyle bağlı kalacağım ki! Ah, Bayan! Gerçekten dayanılır şey değil bu!”
Marie söz ve okşayışlarıyla Lucie'yi yatıştırmaya çalışıyordu. Kız yavaş yavaş dinginleşti. Ayağa kalkıp gözlerini sildi.
“Evet, Bayan, diyordu, benim ne durumda olduğumu hiç kimse bilmiyor. İnsanın istediği gibi davranması da olanaksız. Çevremdeki bütün gençlere hiç ilgi göstermemeye karar versem de, bunun bir yararı olmuyor. Hepsi neşeyle geliyor, türlü türlü kompliman yapıyorlar. Ah, yaşamıma da mal olsa, onlara karşı sert olamıyor, soğuk davranamıyorum! Karşılık vermek için sanki dilim gıdıklanıyor. Sonra da elbet, şakalar başlıyor ve doğruyu söylemek gerekirse, bunlar Lorenz'le olan ilişkime uymuyor. Ama ah!… Sonra onun ne gibi tehlikelerle karşı karşıya olduğunu düşününce, hiç kimsenin hayal bile edemeyeceği kadar pişman oluyorum. Çünkü onu seviyorum. Bayan, inanın bana, kimseyi onun kadar sevmiyorum! Ah, yatağa yattığım zaman ve ay pırıl pırıl odama doğunca, bambaşka bir insan oluyorum! Yüreğimde öyle bir acı duyuyorum ki, durmadan ağlıyor, ağlıyorum. Sanki şuramı, boğazımı sıkıyorlar. Boğulacakmış gibi oluyorum… Ah bir işkence bu! Yatağıma yatıyor, durmadan sağa sola dönüyor, sevgili Tanrı'ya yakarıyorum. Ama neler yalvardığımı da bilmiyorum. Ara sıra deli gibi oluyor, yatağımda doğruluyor, başımı ellerimin içine alıyorum. O zaman içime öyle bir korku çöküyor ki, duyduğum özlemden delirecekmiş gibi oluyorum… Fakat aman Tanrım! Ağlıyorsunuz! Bayan! Sakın siz de bu kadar genç olmanıza karşın gizli bir sevda çekiyor olmayasınız?”
Marie kızarmış, hafifçe gülümsüyordu. Âşık olması, bir kimse için sevda çekmesi olasılığıyla ilgili Lucie'nin söylediği sözlerde gururunu okşayan bir şeyler vardı.
“Hayır hayır!” diye yanıt verdi. “Ancak anlattıkların o kadar üzücü ki, dünyada acı ve üzüntüden başka bir şey yokmuş gibi geliyor insana.”
“Elbette yok! Ama bazen bambaşka şeyler de oluyor.”
Lucie bunları söyledikten sonra ayağa kalktı. Aşağıdan çağırmışlardı. Marie'ye başıyla çapkınca bir işaret yaptıktan sonra çıkıp gitti.
Marie içini çekerek pencereye yaklaştı ve dışarı bakmaya başladı. Aşağıdaki yeşil Sankt Nikolaj Kilisesi'nin mezarlığına, kilisenin kırmızı tuğladan duvarlarına, tepedeki yeşil bakır kubbeli şatoya ve daha ilerdeki savaş limanına, urgan tezgâhına, kentin sivri kuleli doğu kapısına, Hallandsaas'taki bahçelerle odun hangarlarına ve daha ilerde pamuk gibi bulut kümelerinin ağır ağır güney İsveç kıyılarına doğru süzüldüğü mavilikler altında gökle karışan boğaza doğru bakışlarını gezdirdi.
Kopenhag'a geleli üç ay olmuştu. Evden ayrıldığı zaman, başkentte şimdi gördüğünden bambaşka bir yaşamla karşılaşacağını sanmıştı. Burada Tjele Yurtluğu'nda yalnız geçirdiği günlerden daha yalnız kalabileceğini hiç aklına getirmemişti.
Babası ona hiç arkadaşlık etmiyordu. Hep eskisi gibi, olduğu gibiydi. Başkalarına asla bir yararı dokunmazdı; on dört yaşında bir kızla on dört yaşında gibi konuşmaz, küçük bir kızla çene çalarken bir kadın gibi davranmazdı. Hep ellisini aşmış bir adam, hep Erik Grubbe'ydi.
Tjele'deyken babasının sevgilisi, evde bütün egemenliği elinde tutuyor, evin hanımı gibi davranıyordu. Marie'ye dayanamazdı hiç. Bütün bunlardan başka, her şey, derhal ondaki kibri, dilindeki acılığı açığa vurmasına neden oluyordu. Yontulmamış, egemenlik taslayan bir köylü kadını olduğu için Marie'yi o kadar sık hırpalayıp yaralıyordu ki, Marie daha onun ayak seslerini duyunca ve hemen hemen bilinçsiz bir biçimde kaskatı kesiliyor, nefret, başkaldırı duygularıyla doluyordu. Üvey kız kardeşi küçük Ane ise hastalıklı, suratsız bir kızdı. Onunla düşüp kalkması hepten olanaksızdı. Bütün bunlardan başka annesi, Ane'yi Erik Grubbe'nin yanında hep Marie'ye karşı kullanıyordu.
Orada kimlerle yaşamak zorunda kalmıştı…
« 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 ... 36 »