Ana Sayfa » Yolculamak » Marie Grubbe - I : 11
Ne zaman Fransızca konuşsam gülüyor ve Fransızcamın bir yüzyıllık olduğunu söylüyor. Belki de doğru, çünkü Bay Jens Fransa'ya gittiği zaman henüz çok gençti. Bunlardan başka beni bol bol övüyor, kurduğum tümcelerin çok güzel olduğunu söylüyor. Dediğine bakılırsa saray kadınlarından hiçbiri benden daha güzel konuşamazmış. Ama bunların hepsi kompliman, öyle sanıyorum. Söylediklerine de aldırdığım yok. Epeyce zamandan bu yana Tjele'den haber alamadım. Analığım, sevgili babamızın yaşamının kötülüğünden ve düzeysiz bir kadınla birlikte yaşamasından ne zaman söz etse, ağzını açıyor, söylemediğini bırakmıyor. Böyle davranması ben çoğu kez üzüyor ama ne yararı var? Bu mektubumu Styge'ye gösterme, ama kendisine candan selam ettiğimi söyle.
1657 Eylül
Sevgili kardeşin
Marie Grubbe
Bay Styge Högs'in eşleri, sevgili dostum ve kardeşim, çok sayın Bayan Ane Marie Grubbe'ye saygılarımla sunarım.“
Sofradan kalkmışlar, salona geçmişlerdi. Lucie hazır bulunanlara altın suyu likörü dağıtıyordu. Marie bir pencere aralığına çekilmiş, kıvrımlı perdelerin arkasına yarı saklanmış durumdaydı. Ulrik Frederik ona doğru yürüdü, önünde abartılı bir bir biçimde diz bükerek saygıyla eğildi ve son derece ciddi bir tavırla, sofrada Matmazel'e çok uzak düştüğünden duyduğu üzüntüyü dile getirdi ve bu sırada esmer küçük elini koltuğun arkalığı üzerine koydu. Marie başını kaldırdı, yüzü kıpkırmızı kesilmişti.
“Pardon Matmazel, dedi, cüret ettiğim saygılı ve yüceltici diz büküşümün sizi öfkelendirdiğini ve kıpkırmızı kesildiğinizi görüyorum. Gerçi biraz cüretli olacak ama beni mutsuz eden bu öfkenizin nedenini sormama izin verir misiniz?”
“Size ne öfkelendim ne de kıpkırmızı kesildim.”
“Bu renge herhalde beyaz adını vermek hoşunuza gidiyor. Bien. Öyleyse sizin kırmızı gül denen çiçeğin rengine ne ad verdiğinizi sormak isterim.”
“Kuzum, siz hiç aklı başında konuşmayı bilmez misiniz?”
“Hımmm, bakın hele. Ben de bazen gerçekten akıllı uslu konuşurum ama itiraf etmeliyim ki çok ender.
Ama
Ama Chloe, Chloe, kızma bana,
Sirius köpekleri nasıl yakarsa
Öyle kudurmuşça yakıyor bakışların
Salyasıdır sanki sudan korkanların
Bu köpüren sözler dudaklarımda.”
“Evet, çok doğru söylüyorsunuz.”
“Ah, Matmazel, siz Amor'un gücü hakkında çok az şey biliyorsunuz. Benim öyle gecelerim oluyor ki aşktan hasta, Silkehof'a kadar sürünerek gidiyor ve Christen Skeels Parkı'nın duvarları üstüne tırmanıyorum. Orada kokularını serpen güllerle yabanıl şebboylar arasında bir yontu gibi ayakta duruyor ve 'Aurora' gül parmaklarıyla saçlarımı okşayıncaya kadar gözlerimi odanızın penceresine dikip öylece kalakalıyorum.”
“Ah, mösyö, öyle sanıyorum ki siz, 'Amor'u anarken onun adını şaşırdınız. Evan bunu size gereği gibi anlatmalıydı. Gece vakti sokaklarda dolaşanların kolayca yollarını şaşırmaları olasıdır. Siz, Skeel Parkı'na hiçbir zaman gitmediniz. Daha çok “Kapadokya”da ve şarap kadehleriyle şişeleri arasındaydınız, bu nedenle kımıldayamayacak duruma geliyor ve bir yontu gibi sessiz kalıyordunuz. Sizi etkileyen, ayaklarınızı devinimden alıkoyan da hiç kuşkusuz aşk düşünceleri değildi.”
« 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 ... 36 »