Ana Sayfa » Yolculamak » Marie Grubbe - I : 32
Marie Grubbe ağlıyordu. “Bu kadar hasta mısın?” diye mırıldandı. Yatağın önünde yere diz çöktü, dirseklerini yatağın kıyısına dayadı, hastanın yüzüne gözlerini dikti.
Hasta inliyordu. Bir ara gözlerini açtı. Bakışları erinçsiz, bir şeyler aranıyor gibiydi.
Marie, “Ulrik Christian!” diyerek elini omzuna koydu.
Ulrik Christian, inleyerek, “Odada başka kimse var mı?”' dedi.
Marie başını sallayarak, “Çok mu hastasın?” diye sordu.
“Evet, çok geçmez, benim işim bitik!”
“Hayır, hayır! Böyle bir şeye olanak yok! Çünkü sen de gidersen kimim var benim? Hayır, hayır! Ben buna dayanabilir miyim?”
“Yaşamak, yaşamak kolay bir şey, ama ben ölümün şarap ve ekmeğini kabul etmiş bulunuyorum, ölmek zorundayım… Öyle öyle… Ekmek ve şarap, yani etle kan.. bunu mümkün.. sanıyor musun? Hayır hayır, Tanrı Mesih adına, Tanrı Mesih adına! Çocuk, bir dua oku, çok etkili bir dua oku!”
Marie ellerini kavuşturdu, dua etmeye başladı.
“Amin! amin! Bir kez daha dua et! Ben o kadar büyük bir günahkârım ki, duaya çok gereksinmem var! Bir kez daha yalvar, uzun, çok uzun bir dua et! Çok uzun! Ah, hayır, bu da ne? Yatak niçin dönüyor? Sıkı tut, sıkı tut! Çevrede gürleyişler duyuyorum, burgaçlar yapan bir ceza kasırgası gibi, azabın.. ve.. Ha! Ha! Ha! Sonsuz bir burgaç gibi. Yeniden sarhoş mu oldum? Nasıl bir oyun bu? Tanrı kahretsin, ne içtim ben? Şarap mı?.. Evet, kuşkusuz, içtiğim şaraptı. Ha! Ha! Ha! Neşeli ol, çocuğum, neşeli ol! Öp beni, cicim benim!”
“Öpüşler, bağıra basış
Cennetidir yeryüzünün…”
“Bir daha öp beni, güvercinim, ben buz gibiyim, sen sıcacık ve tombulsun… Öp, ısıt beni!.. Sen bembeyaz, etli canlısın, tenin beyaz, yumuşak…”
Kollarını Marie'nin boynuna dolamış, korkuya kapılan kızcağızı göğsüne bastırıyordu. Tam bu sırada hizmetçi kadın uyandı, hastanın yabancı bir şırfıntıyla cilveleştiğini görünce dua kitabını tehditle kaldırarak bağırdı:
“Defol, cehennem kaçkını kadın! Gelmiş burada böyle düzeysiz şeyler yapıyor, can çekişen bir hastayla oynaşıyorsun! Seni şeytan göndermiş buraya, insan düşmanı şeytanın ta kendisi göndermiş seni!”
Ulrik Christian, “Şeytan” diye haykırdı ve dehşet içinde Marie Grubbe'yi kollarından fırlatıp attı. “Uzaklaş benden, şeytan! Defol, defol!” diye bağırdı ve arkasından haç üstüne haç çıkardı. “Uğursuz şeytan seni, beni aldatıp son saatimde, son soluğumda günaha sokmak istiyordun, değil mi? Çık, Tanrı'nın kutsal adına, defol buradan dışarı, uğursuz yaratık!” Yüzünün bütün çizgilerinde dehşet, gözleri ocaklarından fırlamış bir halde yatağında doğruldu, kapıyı gösterdi.
Marie, korkudan dili tutulmuş bir durumda dışarıya fırladı.
Hasta, kendini yere atmış ve hizmetçi kadın Ane, iri harfli dua kitabından yüksek sesle ağır ağır dualar okurken, o da uzun uzun Tanrı'ya yalvarıyordu.
Birkaç saat sonra Ulrik Christian ölmüştü.
1659 Şubatında, Kopenhag'a yapılan saldırıdan sonra İsveçliler geri çekildiler ve kenti kuşatma altında tutmakla yetindiler.
Kuşatılmış kent halkı şimdi daha iyi soluk alabiliyor, savaşın yüklerini eskiye bakınca daha kolaylıkla taşıyor ve başarılan işlerle elde edilen onur ve ayrıcalıklara sevinebilmek için zaman bulabiliyordu. Gerçi bazıları canlı, hareketli geçen savaş zamanlarının tadına varmış, gündelik işlerle kendilerini bekleyen uzun barış dönemini neşesiz karşılıyorlardı. Ama halkın büyük çoğunluğu hoşnuttu. Üstlerinden bir yük kalkmış, içleri ferahlamıştı. Günler çocuk vaftizleri, nişan törenleriyle geçiyordu; düşmanın yakınlarında olmasının yaptığı baskı yüzünden ertelenen şen, içkili toplantılar şimdi yeniden yüzlerini güldürmeye başlamıştı. Kentin bütün cadde ve sokaklarında neşeli insan kalabalıkları görülüyordu.
« 01 ... 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 »