Ana Sayfa » Yolculamak » Marie Grubbe - II : 01


MARIE GRUBBE - II

JENS PETER JACOBSEN

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 95


Bu kitabın hazırlanmasında M.E.B. Danimarka Klasikleri dizisinde yayınlanan birinci baskısı temel alınmış ve çeviri dili günümüz Türkçesine uyarlanmıştır.
Çeviren: Prof. Selahattin Batu
Yayına hazırlayan: Egemen Berköz
Dizgi: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.
Baskı: Çağdaş Matbaacılık Yayıncılık Ltd. Şti.
Nisan 2000


MARIE GRUBBE - II

(Fru Marie Grubbe)

YEDİNCİ BÖLÜM

Marie Grubbe şimdi on yedi yaşındaydı.
Ulrik Christian'ın öldüğü odadan dehşet içinde kaçtığı o öğle sonunda koşarak odasına çıkmış, bedenindeki ağrılardan acı duyuyormuşçasına, ellerini ovuşturarak inleye inleye bir aşağı bir yukarı dolaşmaya başlamıştı. Bunu gören Lucie, soluk soluğa Bayan Rigitze'ye koşarak Bayan Marie'nin aklına bir şeyler olduğunu söylemiş, Tanrı aşkı için bir kez gelip bakmasını rica etmişti. Bayan Rigitze de gelmiş ama Marie'nin ağzından tek bir söz bile alamamıştı. Marie bir sandalyenin önünde kendine yere atmış, yüzünü de oturma yerine saklamıştı. Bayan Rigitze'nin sorduğu bütün soruları yanıtsız bırakarak yalnızca evine dönmek istediğini, artık burada kalmasına olanak olmadığını söylüyor ve ağlıyor, hıçkırıyor, başını oradan oraya atıyordu. Bunun üzerine Bayan Rigitze Marie'ye güzel bir dayak attı, Lucie'yi payladı ve boş, anlamsız gevezeliklerle kızı, yaşamını tehlikeye atacak duruma getirdiklerini söyledikten sonra bırakıp çıktı.
Marie için dayak yemenin hiçbir önemi yoktu. Eğer aşkının mutlu günlerinde kendisine bu biçimde davransalardı, bunu başına gelebilecek en büyük yıkım sayar, utancından ölürdü. Ama şimdi onun için her şey birdi. Çünkü bütün özlemi, inancı, bütün umutları tek bir saat içinde solup gitmiş, ezilmiş, yok olmuştu. Tjele'deki evlerindeyken uşakların bir kez yüksek çitlerle çevrilmiş, ördeklere ayrılmış avluya giren bir köpeğe yaptıklarını anımsıyordu: O gün köpeği öldüresiye taşlamışlardı. Hayvancağız havuzda sesi kesilmiş olarak oraya buraya yüzüyor; dışarı çıkamıyor, her yerinden kanlar akıyordu. Bir taş bir yerini yaralarken, başka bir taş da başka bir yerini deşiyordu. Marie o zaman her bir taş köpeğe isabet ettikçe Tanrı'ya yalvarmış, hayvanın tam ve derin bir yara alarak kurtulmasını dilemişti. Çünkü hayvancağız o denli acınacak bir biçimde yaralanmıştı ki, onu bu durumuyla korumaya çalışmak günahların en büyüğü olurdu. Şimdi kendi de o zavallı Diana'nın durumundaydı. Tam ve derin bir isabet alma koşuluyla gelecek bütün acıları, yıkımları seve seve karşılayacaktı. Çünkü kendini çok mutsuz duyumsuyordu; biricik umudu, özlemi de, yalnızca kurtarıcı bir vuruştu. Ah, eğer, bu korkak, kölece inleyiş, bu tutkulu budalalık, bu yerde süründüren korku, bütün büyüklerin gücüyse, yeryüzünde büyüklük yok demekti. Düşleminde yaşattığı kahraman, atının başlığını, mahmuzlarını şakırdatarak ölümün büyük kapılarından çıkıp gitmişti. Başı açık, kılıcı yere inikti; ama donuk gözlerinde korku, titreyen dudaklarında acıma, yalvaran dualar yoktu.
Yani bundan sonra tutkun bir aşkla özlemini çekeceği birinden, gözlerini kamaştıracak ve her şeyi renk, parıltı ve ışığa dönüştürecek bir güneşten artık yoksundu. Her şey donuk ve sönüktü; her şey donuk, sönük ve boş, ne varsa tatsız, günlük işlerden ibaretti.
İlk günler böylesi düşüncelerle geçti. Sanki bir an için acayip, rengârenk bir masal dünyasına girmiş, bütün varlığı onun sıcak, yaşamla dolu havasında yabancı ülkelerde yetişen görkemli bir çiçek gibi açılmış, bütün yapraklarında gün ışığı parıldamış, bütün deliklerinden kokular soluk soluk dağılmış ve sık dallar arasında yaprak yaprak, güç ve bolluk içinde, istek istek üzerine gelişerek kendi ışığı ve kokusu içinde mutlu gelişip serpilmişti…
«   01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   ...    39   »