Ana Sayfa » Yolculamak » Marie Grubbe - II : 02


MARIE GRUBBE - II

JENS PETER JACOBSEN

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 95


Şimdi bütün bunlar geçip gitmiş oluyordu. Yeniden yoksul ve meyvesiz kalmış, dalsız yapraksız, yeniden soğuklarla donmuştu. Şimdi onun için her şey, bütün dünya, bütün insanlar bu durumdaydı. Buna karşın hepsi budalaca iş güçleri içinde yaşayıp gidiyordu. Ah, onları gördükçe insan iğreniyor, yüreği nefretle doluyordu. Acınacak yoksulluklarını nasıl da çevreye yayıyor ve boşluklarının şamatasından gelen sesleri nasıl gururla dinliyorlardı.
Şimdi defalarca kendisine sunulan ve defalarca gına getirerek geri çevirmiş olduğu eski vaaz kitapları hazinesine hırsla atıldı; onların, dünya yoksulluğundan, dünyayla ilgili olan her şeyin boşluğundan söz eden sert sözlerinde gamlı bir avuntu buluyordu. Ancak bu kitaplar arasında biri vardı ki, onu hepsine üstün tutuyor, durmadan, tekrar tekrar onu okuyordu. Bu kitap Yohanna'ya Batnus adasında görünen olağanüstü durumları anlatan kitaptı. Göksel Kudüs'ün görkemini seyretmeye doyamıyor, bu kenti bütün ayrıntılarıyla düşleminde canlandırıyor, en küçük sokaklarında dolaşıyor, bütün kapılardan içeri bakıyor, kendini akiklerle gök zümrütlerin, yeşil zümrütlerle, gök yakutların parıltısına kaptırıyor; inci kapıların gölgesinde dinleniyor, altın yolların aynasında kendi yansımasını seyrediyordu. Çoğu kez de kitapta okuduğu gibi, birinci melek, Tanrı öfkesiyle dolu tası, ikinci ve üçüncü melekler de kendi taslarını dünya yüzüne boşalttıkları zaman Lucie, Rigitze Hala ve Kopenhag'da bulunan bütün ötekilerin nasıl davranacağını düşünüyor ve bu düşüncesini asla sonuna getirmeden yeni baştan kurmaya başlıyordu.
İş işlerken yüksek ve yakınan bir sesle, hiç yorulmadan İsa'nın ölüşünü canlandıran uzun şarkılar söylerdi. Boş zamanlarında da “dualar zinciri” ya da “On İki Tanrısal Ayin Sesi” adlı kitaplara göre uzun uzun dua ederdi. Çünkü bu iki kitabı da hemen hemen ezbere biliyordu.
Bütün bu dindarlığın önemli bir bölümü gizli bir gururun belirmesinden ibaretti. Gerçi günah zincirlerinin ağırlığını gerçekten duyumsuyor, Tanrı ile birleşmek için içinde bir özlem duyuyordu. Ama aynı zamanda bütün bu ruh alıştırmalarının temelinde kaynağı belli olmayan bir güç, bir tutku duruyor ve yarı bilinçli bir durumda, seçkin sofulardan biri olma, gökler ülkesinde önde gelenlerden biri olma umudunu besliyordu. Ruhça bütün bu yolların hepsinden geçti. İnsanlardan kaçan kapalı biri olmuş, dış görünüşü bile değişmişti. Zayıflamış, solmuş, gözlerine sert ve yakıcı bir parlaklık gelmişti. Bunda şaşılacak bir şey de yoktu; çünkü Yohanna'nın görünüşlerindeki bütün o korkunç yüzler geceleri düşlerinde önünden geçiyor, bütün gün yaşamdaki şeylerin ağırlığını, karanlığını kuruyor, akşamları Lucie uykuya dalınca da yatağından kalkıyor, çıplak dizleriyle yere diz çökerek bacakları sızlayıncaya, ayakları soğuktan üşüyünceye kadar dua ediyor ve bundan bir perhiz zevki, gizemsel bir haz duyuyordu.
Sonra İsveçlilerin çekildiği günler geldi. Bütün Kopenhag halkı, bir süre ya ev sahibi olarak gelenlere içki ikram etti ya da konuk olarak sunulanları içti. Bu günlerden birinde Marie'nin yaşamında büyük bir değişiklik oldu. Çünkü bir gün Bayan Rigitze yanında bir terzi kadınla odasına çıkmış, odadaki masaları, sandalyelerin üstünü Marie'nin rahmetli annesinden kalan çeşit çeşit giysi, ceket, inci işlemeli başlıkla doldurmuştu. Çünkü artık Marie'nin yetişkin kızlar gibi giyinme zamanı gelmişti.
Küçük odasını dolduran bütün bu işlerin konusu olmak için güzel bir şeydi. Teyeller sökülüyor, ölçüler alınıyor, biçiliyor, dikiliyordu. Ağır, zengin renkler içinde yanan ya da açık rengi içinde parlayan şu dar ve özlü al atlas ne kadar da güzeldi! Sonra, şu ipek kumaş vücudunun çizgilerini belirtme bakımından fazla mı tok, şu açık yeşil, teninin rengine uyuyor mu diye yapılan hararetli tartışmaları dinlemek ne kadar zevkli, ne kadar, ne kadar sürükleyiciydi! Bu ışıklı, sevinçli gerçek karşısında hiçbir iç üzüntüsü, o karaduygusal çözümlemelerin hiçbiri dayanamıyordu. Şu kar gibi bembeyaz kıvırcık yakayla, aynı biçimde giyinmiş genç kızların arasında olmak -şimdi artık o da şölenlere katılıyordu- ona üstünden zaman geçmiş eski bir düş gibi epeyce bir süre yabancı gelecekti. Ve uzun etekli, kabarık, sırma işlemeli ipek giysisi içinde, oyalı eldivenlerini giyerek İspanyol ve pavan danslarına kalkınca da bu manevi çapkınlıktan yanakları utançla kızaracaktı.
Gerçekten de utanıyordu, İspanyol ve pavan danslarına gerçekten kalkıyordu. Çünkü haftada iki kez başka soylu kızlarıyla birlikte Charisten Skeels'in büyük salonunda dans dersi alıyordu. Burada Mecklenburglu yaşlı bir hoca, ona en yeni İspanyol usulüne göre dans, duruş ve diz bükme biçimlerini gösteriyordu… Bundan başka lavta çalmasını öğreniyor, Fransızcasını ilerletiyordu. Çünkü şimdi Bayan Rigitze'nin bu biçimde birçok özel planı vardı.
«   01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   ...    39   »