Ana Sayfa » Yolculamak » Marie Grubbe - II : 09
Bir gün ağustosun sonuna doğru, öğleden az sonra, Ulrik Frederik'le Marie, daha önce birçok kez olduğu gibi atlarına binerek boğaz kıyısı boyunca uzanan kumlu yoldan kentin doğu kapısı önüne doğru gittiler.
Hava öğleden sonra yağan yağmurla serinlemiş, suda güneşin yankıları parıldıyor, gökyüzünden fırtınanın mavileştirdiği bulutlar geçip gidiyordu.
Uzun etekli kırmızı bir ceket giymiş olan uşakları da yanlarında, kumlu yolun elverdiği ölçüde ileriye doğru atlarını sürdüler. Koyu yapraklar arasından yeşil elmaların göründüğü bahçeler, ipliklerinden parlak yağmur damlaları sallanan balıkçı ağları ve çatısı kırmızı kiremitli krallık balıkçı eviyle bacalarından gökyüzüne mum gibi dumanlar yükselen tutkal yapımevinin önünden geçtiler. Şakalaşıyor, gülüyor, gülümsüyor, yine gülüyor ve atlarını sürüyorlardı.
Gyldenlundskrug'a gelince saptılar, orman içinden doğruca Onerdrup'a yöneldiler; sonra oradan da olağan yürüyüşle Gestrüpp'ten geçerek aşağıdaki Onerdrup gölünün parıldayan sularına doğru indiler.
Dalları aşağıya sarkan ulu kayınların oluşturduğu yeşil yapraklı çatı, gölün parıldayan sularında yankılanıyor, özsuyu bol bataklık otları ve soluk kırmızı nilüferler, solmuş yapraklarla esmerleşen bir yamacın suya doğru inen sınırında geniş ve renkli bir kıvrım yapıyordu. Serin yarı karanlığı içinden bir ışık demeti süzülen yaprak hevenklerinin oluşturduğu kubbenin altında, sivrisinek yığınları sessiz bir dansla havada dalgalanıyor, kırmızı bir kelebek, bir an için parıldadıktan sonra yol üzerindeki parlak gün ışığına doğru uçuyor; koyu mavi yosuncuklar suların üstünde pırıl uçuşuyor; birbirini kovalayan turna balıkları dalga çizgileri üzerinden ok gibi ileriye atılıyordu. Gestrüpp'ün arkasındaki bir çiftlikten tavukların gıdaklamaları duyuluyor, gölün öte kıyısında hayvanat bahçesinin kubbeleşen kapılarının altında yabanıl kumrular dem çekiyordu.
Atlarını durdurdular, hayvanların tozlanan tırnaklarını yıkamak, huysuzluklarını gidermek için şakırtılar çıkararak ağır ağır su içinden geçtiler. Marie serbestçe başını eğebilsin diye kısrağının dizginlerini gevşek bırakmış, suda Ulrik Frederik'ten biraz daha fazla kalmıştı. Elinde uzun bir kayın dalı tutuyor, yapraklarını birbiri ardından kopararak, şimdi hafif hafif dalgalanmaya başlayan suya bırakıyordu.
“Galiba fırtınaya tutulacağız” dedi ve döne döne halkalar yaparak gölün suyu üstünde yuvarlak, koyu, kıvrımlı lekeler bırakan hafif bir esintiyi dikkatle gözetlemeye başladı.
Ulrik Frederik “Öyleyse dönelim” dedi.
O, “buna olanak yok” diye yanıt verdi ve birdenbire atını kırlara doğru sürmeye başladı.
Olağan yürüyüşle gölün çevresini dolanarak yola kadar gittiler; oradan da büyük ormanın içine daldılar.
Marie ormanın serin havasını yeniden yanaklarında duyumsayarak taze havayı derin derin içine çektikten sonra “Öğrenmek istiyorum… Öğrenmek istiyorum…” dedi ama arkasını getirmeden parlak bakışlarını ağaçların yeşil yapraklarına doğru kaldırdı.
“Nedir öğrenmek istediğin, şekerim?”
“Acaba orman havası aklı başında insanları deli edebilir mi? Ah, Lindumer Ormanı'nda ne kadar sık dolaşır, ta uzaklara, en sık fundalıklara kadar giderdim! Sevincimden deli gibi olur, bağıra bağıra şarkı söyler, çiçekler toplar, hepsini yeniden yere atar, uçan kuşlara neşeyle haykırırdım. Sonra içime garip bir korku çöker, ürkerdim. Ah, o anda içim öyle sıkılır, o denli mutsuz olurdum ki, çatırdayan her dal sesi bütün vücudumu ürpertir, kendi sesimden hemen hemen her şeyden fazla ürkerdim. Senin başından hiç böyle bir şey geçti mi?”
Ulrik Frederik buna yanıt vermeye henüz vakit bulamadan, yüksek sesle şarkı söylemeye başladı:
“Ağaçlar erinç içinde
Ormanda sevinçli, özgür gezerken
İki gül derip süslemiştim
İpekli ayakkabılarımı ben
Dans etmek için
Dans etmek için
Kızıl, kıpkırmızı böğürtlenlerle
Taralalla deyip haykırmak için”
« 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 ... 39 »