Ana Sayfa » Yolculamak » Marie Grubbe - II : 11
Sesini iyice değiştirerek, dirseklerini masanın üzerine dayayarak arsız bir edayla: “Buraya bakın”, dedi, “ben şimdi yalnız değilim, bütün sayın tanıdıklarınızın ve özellikle nişanlınızın bütün iyi dostlarının topunu temsil ediyorum!”
Cebinden bir yığın gümüş para çıkardı, masanın üstüne koydu; saçlarını gözleri üstüne indirdi ve alt dudağını sarkıtarak:
“Şeytan alsın beni”, diye kekeledi ve paraları zarmış gibi avucunda şıkırdatarak, “Bana boşuna saygıdeğer Bay Erik Kaas'ın büyük oğlu dememişler! Öyle değil mi, pis herif seni, inanmıyor musun bana? Cehennem hakkı için söylüyorum ki, attığım oydu. Soruyorum sana, aptalı görüyor musun? Soruyorum, tatlı su balığı çirozunu görmüyor musun? Yoksa pöstekini kılıcımla deşeyim de işkembeni mi ortaya dökeyim? Ne yapayım? Söyle bana? Ha? Ahmak herif?”
Yerinden fırladı, yüzünü uzunlaştırarak, kuzey İsveç lehçesiyle:
“Bana gözdağı mı veriyorsun?” diye cırlak bir sesle haykırdı: “Kime gözdağı verdiğini biliyor musun, kenef herif? Şeytanların kralı alsın beni, eğer seni şimdi, şuracıkta…”
Ve doğal sesiyle “Hayır, hayır!” diye ekledi, “Bununla başlamak eğlencede gereğinden fazla ileri gitmek olur, hayır… Fakat durun.” Yerine oturdu, karnına değmemek istiyormuş gibi yaparak ellerini dizlerinin üstüne koydu, yanaklarını ve karnını şişirerek dingin, sakıngan, ince bir sesle ağır ağır “Bay Peter ve Küçük Gül” şarkısını söylemeye başladı. Sonra durdu, âşıkane bakışlarla gözlerini döndürerek tatlı, ince bir sesle yeniden: “Papağancığım… Papağancığım” diye bir şarkı tutturdu. Ama şimdi aynı zamanda dudaklarına yalancı bir gülümseme verebilmek için güçlük çekiyordu. Sonra “şekerlemeden bebeğim”, diye bağırdı. “Baldan gırtlaklım, gel bana, küçük soytarı, gel bana. Şarap içmek mi istiyorsun? Şeker samurum, benim güğümcüğün içinden tatlı, tatlıcık şarap içmek mi istiyorsun?”
Sesini yeniden değiştirdi, sandalye üzerinde öne doğru eğildi. Bir gözünü kırpıyor, eğri parmaklarını, uzun, düşsel sakalının arasında gezdiriyordu.
Çekici bir anlatımla “Burada kal, kal burada güzel Karen, seni hiçbir zaman bırakmayacağım, sen de beni hiçbir zaman bırakmamalısın!” diyor ve ağlamaklı bir sesle sürdürüyordu: “Birbirimizden hiçbir zaman ayrılmayacağız, canım sevgilim benim, hiç, hiçbir zaman! Mal, mülk, para, saygınlık, soylu soydan gelmenin verdiği onur, hepsi yoluna feda olsun, hepsi! Bunların gözümde zerre kadar değeri yok. Güzel erdenler, güzel bayanlar, hepsi feda olsun! Sen, sevgili çocuk, sen benim gözümde yüz bin kez daha değerlisin! Onların hanedan armaları, sancakları var diye sana üstün olmaları mı gerek? Senin de hanedan arman var, evet var, beyaz omzunun üstündeki pembe ben odur. Onu, Anders Usta oraya kızgın demirle dağladı, bu da bir soyluluk belirtisi. Ben onu öpmek için kalkanımın üstüne tükürüyorum. Evet, o benim gözümde şu kalkana bedeldir! Öyle, öyle, çünkü bütün bu kıyı ülkesinde senin kadar güzel, senin kadar soylu bir kadın daha var mı? Soruyorum sana, bir tane daha var mı? Hayır yok, bir tane, bir tane bile yok!”
Yine sesini değiştirerek: “Bunların hepsi, hepsi yalan! Çünkü” diye bağırdı, yerinden fırladı ve masanın üstünde elleriyle işaretler yaparak “Çünkü karım Ide'nin öyle bir boyu var ki… palavracı seni… Öyle kolları var ki… söylüyorum sana, sıçan kuyruklu herif öyle kolları var ki onun…”
Buraya gelince Daniel arkasına bakmadan oturmak istedi; ama Ulrik Frederik o anda sandalyeyi çekiverdiği için yere yuvarlanarak döşeme üstünde takla attı. Marie hızla yerinden fırladı ve Daniel'i kaldırmak ister gibi iki kolunu ona doğru uzattı.
Küçük adam yarı uzanmış, yarı diz çökmüş bir durumda, Marie Grubbe'nin elini tuttu, yüzüne o denli şükranla ve öyle bir teslimiyetle baktı ki, Marie Grubbe bu bakışı uzun süre unutamadı.
Bundan sonra atlarına binerek birlikte eve döndüler. Fakat hiçbiri Stataf-Krug'daki bu rastlantısal karşılaşmanın ileride göründüğünden daha büyük etkisi olacağını fark etmemişti.
İmparatorluk Meclisi'nin hasat mevsiminden hemen sonra Kopenhag'da toplantılarına başlaması, taşrada bulunan soylulardan önemli bir bölümünün kente gelmesine neden olmuştu. Tümü haklarının yerine getirilmesi için çırpınmakta, ama bu arada ayrıca yaz aylarındaki işlerin yorgunluğunu gidermek için eğlencelere de düşkünlük göstermekteydi.
« 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 ... 39 »