Ana Sayfa » Yolculamak » Marie Grubbe - II : 39
Ulrik Frederik elinden geldiği kadar tatlılıkla “Marie” diyerek ellerini yalvarır gibi ona doğru uzattı.
“Ne istiyorsunuz? Orospunuzun yediği dayaktan dolayı yakınmaya mı geldiniz?”
“Hayır, hayır Marie! Dost olalım seninle, yeniden iki iyi dost olalım!”
Marie soğuk bir tavırla, “Siz sarhoşsunuz!” dedi ve arkasını döndü.
“Öyle Marie, sana olan aşkımdan sarhoşum; senin güzelliğinden sarhoşum, kendimden geçmişim, sevgili bebeğim benim.”
“Evet, o kadar sarhoşsunuz ki gördüğünüzü tanıyamıyor, beni öteki sanıyorsunuz.”
“Marie, Marie, bu kıskançlığı bırak şimdi!”
Marie, nefretini ve bu isteği reddettiğini belirten bir hareket yaptı.
“Evet, Marie, kıskanıyordun, bu kayışı eline almakla bunu sen kendin belli ettin. Biliyorsun ki… Ama bütün bu iğrenç karıları unut artık; onları ölmüş, celladın eline teslim edilmiş say! Gel, barışmak istemiyormuş gibi yapma artık; gel ben de bütün bu görünüşte metres olarak aldığım iğrenç karılarla sana karşı oynadığım aldatan koca oyunundan vazgeçeyim; yaşamımız bir cennet olabilir. Oysa biz onu birbirimize cehennem ediyoruz…
“Bütün isteklerini yerine getirmekte özgürsün! Soflar kadar kalın ipekler içinde mi yüzmek istiyorsun? Saçların kadar uzun inci dizileri mi istiyorsun? Hepsine sahip olabilirsin! Ayrıca yüzükler, top top sırma işlemeli kumaşlar, değerli tüyler ve mücevherlere de sahip olabilirsin! Yalnızca sen iste! Senin taşıyacağın hiçbir şey için değer söz konusu olamaz!”
Elini omzuna kaymak istedi. Ama Marie bileğinden yakalayarak onu kendinden itti.
“Ulrik Frederik” dedi, “Ben sana bir şey söyleyeyim mi? Eğer sen aşkını Hint kumaşlarına, sansar derilerine bürüsen, arkasına samur kürkler, başına altın taçlar, ayaklarına en halis cinsinden elmas ayakkabılar giydirsen, ben onu yine pislik gibi kendimden fırlatır atarım! Çünkü ayağımla bastığım toprak, benim için onların hepsinden değerlidir. Vücudumda seni geri çevirmeyecek tek zerre, damarlarımda tek damla kan yok… İşitiyor musun? Ruhumda senin adına çağrılan tek köşe yok! Söylediklerimi iyi anla! Ben sana teslim olmakla vücudunu öldürücü bir hastalığın acılarından, ruhunu cehennem azaplarından kurtaracak olsam bile bunu yine yapmam!”
“Yapacaksın, kadın! Onun için böyle konuşma!”
“Hayır hayır! Yine de hayır!”
“Öyleyse defol! Defol! Cehennem hakkı için çekil! Görmesin gözüm seni!”
Rengi kireç gibi olmuş, bütün vücudu tir tir titriyordu. Sesi boğuk, tanınmayacak duruma gelmiş, bir deli gibi elleriyle havada hareketler yapıyordu.
“Ayağını yolumun üstünden çek! Çek! Çek ayağını yolumun üstünden! Yoksa kafanı ikiye bölerim senin! Kan beynime sıçradı, adam öldürmek istiyor, her tarafı kıpkızıl görüyorum!.. Defol! Defol bu ülkeden ve Norveçten! Cehenneme git, cehennemin alevleri yoldaşın olsun! Defol!”
Marie bir an korkuyla Ulrik Frederik'in yüzüne baktı. Sonra elinden geldiği kadar hızla koşarak odadan çıktı ve şatodan ayrıldı.
Kapıyı arkasından kapadığı zaman Ulrik Frederik geldiğinde Marie'nin oturmakta olduğu sandalyeyi yakalamış, pencereden dışarı fırlamıştı. Odada bir aşağı bir yukarı dolaşırken de yatağın çürümüş perdelerini parça parça ediyordu. Sonra yere yuvarlandı. Yabanıl bir hayvan gibi soluyarak, topuklarını kanatacak derecede tepinerek, diz üstü, odanın içinde sürünmeye başladı. En sonunda yoruldu, tırmanıp kendini yatağa atarak yüzünü yastıklara gömdü. Tatlı bir sesle Marie'yi çağırıyor, ağlıyor, hıçkırıyor, ona ileniyor, sonra yine tatlı yumuşak bir sesle onu okşuyordu.
Aynı gece Marie, dil döküp yüksek bir para söz vererek bir gemiciyle anlaştı ve Danimarka'ya hareket etti.
Ertesi sabah Ulrik Frederik, Fidel-Karen'i şatodan kovdu. Birkaç gün sonra da Kopenhag'a gitmek üzere yola çıktı.
« 01 ... 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 »