Ana Sayfa » Yolculamak » Mozart Prag Yolunda : 11
Mozart ayağa kalktı ve gitmeye hazırlandı.
“İzninizle bayım, burada ne hakla bu biçimde meyvelere el uzatıyorsunuz?”
Mozart: “Ne!” diye bağırdı, el uzatmak mı? Vay canına, benim bunu çalıp yemek istediğimi mi sandınız?
“Bayım, ben ne gördümse ona inanırım. Meyveler sayılıdır, ben bunlardan sorumluyum. Bu ağacı kont bir tören için hazırlamıştı, birazdan buradan alıp götüreceklerdi. Bu işi efendilerime haber vermeden ve siz de kendiniz bu işin nasıl olduğunun hesabını vermeden buradan bir yere gidemezsiniz.”
“Bunun içinse peki. O zamana kadar burada bekleyeceğim. Bundan emin olun.”
Bahçıvan çekine çekine çevresine bakındı ve Mozart sorunun belki yalnızca bir bahşişe dayandığı düşüncesiyle elini cebine uzattı, fakat üzerinde ufak bir para bile yoktu. Biraz sonra gerçekten iki bahçıvan yamağı geldi, ağacı bir teskere üstüne koyup götürdüler. Arada üstadımız evrak cüzdanını çıkarıp içinden beyaz bir kâğıt almış ve bahçıvanın bir adım bile oradan uzaklaşmadığına bakarak kurşun kalemle şu satırları yazmaya başlamıştı:
“Çok Sayın Hanımefendi! Burada ben zavallısı, bir zamanlar elmayı tattıktan sonraki Adem babamız gibi sizin cennetinizde oturuyorum. Felaket nasılsa bir kez oldu ve ben bu suçu saf yürekli bir Havva'nın üzerine atacak durumda da değilim; çünkü o, tam şu anda köy otelinde bir cennet yatağının Graziaları (19) ve Amorettaları (20) ile oynaş durumunda masum bir uykunun sefasını sürmektedir. Emrediniz, huzurunuzda, bana da anlaşılmaz görünen suçum üzerine kendim hesap vereyim. Yürekten gelen bir utançla ve,
Yüksek saygılarımla. En aşağı hizmetkârınız
Prag Yolunda: W. A. Mozart
Bu mektupçuğu, oldukça acemi bir elle katladıktan sonra hâlâ orada dikilip duran bahçıvana gereken talimatla birlikte verdi.
Hınzır adam, şatonun arka tarafından avluya bir arabanın girdiğini işitince oradan hemen ayrılmak istemedi. Gelen Konttu ve birlikte yakın bir çiftlikten yeğenini ve onun zengin bir genç baron olan nişanlısını getiriyordu. Baronun annesi yıllardan beri evden dışarı çıkmadığı için nişan töreni onun yanında yapılmıştı. Şimdi de bu töreni burada birkaç akrabayla birlikte neşeli bir eğlence izleyecekti. Çünkü Eugenie evin öz kızı gibiydi ve burasını çocukluğundan beri ikinci bir yuva sayıyordu. Kontes, bir teğmen olan oğlu Max ile birlikte bazı hazırlıklarda bulunmak üzere daha önce eve gelmişti. Bu sırada şatoda bütün sofalarda ve merdivenlerde her şey hareket durumunda olduğundan bahçıvan elindeki pusulayı çok güçlükle sonunda Kont'un hanımına verebilmiş, fakat o da bunu hemen açmayarak mektubu getirenin söylediklerine de pek kulak vermeden telaşla iş peşinde koşmayı sürdürmüştü. Adamcağız orada bekleyip durdu, ama kontes geri gelmedi. Birçok hizmetçi, bekçi, oda hizmetçisi, uşak hep koşa koşa önünden geçtiler. Efendisini sordu, giyiniyor dediler. Bunun üzerine Kont Max'ı aradı ve onu odasında buldu, ama o da baronla bir iş üzerine konuşma durumunda olduğu için, kendisine gizliden bir haber sunmak yahut bir şey sormak istediğini kaygılı biçimde anlatmaya uğraşan bahçıvanın lafını “Hele sen git, ben şimdi gelirim!” diyerek ağzına tıkayıverdi. Gene uzunca bir süre ayakta bekledi. Sonunda babayla oğlu, aynı zamanda odalarından dışarı çıktılar ve acıklı haberi aldılar.
İyi yürekli, fakat biraz dikbaşlı şişman adam; “Bu düpedüz alçakça bir davranış” diye bağırdı, “akıl alacak gibi değil! Viyanalı çalgıcı mı dediniz? Mutlaka lokma peşinde koşan ve ne bulursa cebine atan aç serserinin biri olacak.”
« 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 ... 39 »