Ana Sayfa » Yolculamak » New York'u Nasıl Sevdi? : 13
Düşün bir kez, ya Tanrı korusun, Scheringhausen ve Scroggins adını almaya kalksaydım ne olurdu. Pinkhammer'i seçmekle pek kötü etmediğim kanısındayım.
Karşımdaki ciddi olarak:
- Adın Elwyn C. Bellford'dur. Denver'in en ileri gelen avukatlarından birisin. Şu an afazi hastalığı çekmektesin. Bundan dolayı gerçek kimliğini unutmuş bulunuyorsun. Hastalanmana neden mesleğine fazla saplanmış olman, doğal zevklerden, dinlenmeden kendini yoksun bırakmış bulunmandır. Biraz önce odadan çıkan bayan karındır.
Yerinde bir duruÅŸtan sonra:
- Güzel bir kadın doğrusu. Saçının kestane rengine özellikle bayıldım, dedim.
- Övünülecek bir eştir. Kaybolduğundan beri, yani iki haftadır gözlerini hemen hemen hiç kapamadı. New-York'ta olduğunu Denverli bir tüccarın -İsidore Newman'ın- çektiği telgraftan öğrendik. Seni bir otelde gördüğünü, fakat kendisini tanımadığını bildiriyordu.
- Sanırım anımsadım. Bana Bellford diye seslenmişti. Şimdi sizin kendinizi tanıtmanıza sıra geldi, sanırım.
- Ben Volney. Doktor Volney. 20 yıllık dostun, 15 yıllık doktorun. Telgrafı alır almaz karınla geldim. Haydi Elwynciğim, göster kendini, anımsamaya çalış.
Kaşlarımı çatarak:
- Ne gereği var ki, doktorum, diyorsun. Afazi iyileştirilebilir mi?.. İnsan belleğini yitirince birdenbire mi, yoksa yavaş yavaş mı kendine gelir?
- Bazen yavaÅŸ yavaÅŸ, bazen de yitirdiÄŸi gibi birden.
- Öyleyse, tedavimi kabul eder misin?
- Bu da laf mı? Eski dost düşman olur mu? Seni iyileştirmek için elimden ne gelirse yapacağım. Bilimin tüm güçlerini kullanacağım.
- Peki. Artık hastan sayılırım. Sana hastayla doktor arasında kalması gereken bir giz vereceğim.
- Buyur.
Koltuktan kalktım. Ortadaki masaya bir demet beyaz çiçek bırakmışlardı. Güzel kokulu yeni ıslatılmış bir demet beyaz gül. Yakaladığım gibi pencereden fırlattım. Geçip koltuğa yine yaslandım.
- Bobbyciğim, birden iyileşmem daha doğru olacak. Artık bıktım. Marian'ı getirebilirsin…
Arkasına bir tekme yerleştirdiğim gibi içimi çekerek:
-Ama doktorcuğum, olağanüstü güzel bir hastalıktı doğrusu, dedim.
Doğu treninin sigara salonuna geçtiğimde Wabash ırmağının batısındaki aklıyla zihnini aynı zamanda kullanabilmek yeteneğine sahip tek akıllı insanı gördüm. Ama Jeff Peters dulların, yetimlerin korkacağı bir insan değildi. O yalnızca fazlalıkları tırtıklar! Savurganların veya paralarını tehlikeli işlere yatırmaya hevesli atak paralıların önemsiz birkaç dolarını ele geçirerek dolaplar çevirmek sevdasındadır. Tütün, Jeff'i kolayca dile getirir. Dolgun, kuru iki puronun yardımıyla son serüvenini dinlemeyi başardım.
Jeff:
- Bizim işin en zor yanı dolabı birlikte döndürecek dürüst, güvenilir bir adam bulmaktır, dedi. Ortaklık ettiğim adamların en iyilerinin bazen hileye saptıklarını gördüm.
Geçen yaz, doğuştan dalavereye yatkın olup da olanaksızlık dolayısıyla bu Tanrı vergisi yetenekten yararlanamamış ve o yüzden başarı sarhoşluğuna kapılmayarak burnu büyümemiş, ahlakı bozulmamış birini bulurum düşüncesiyle şeytanın henüz ayak basmadığını işittiğim bir yöreye gittim.
Aradığım nitelikte bir köy buldum. Halk, Hazreti Adem'in cennetten kovulduğunu henüz işitmemiş, cennet bahçesinde yaşamayı sürdürüyormuş gibi yılanları öldürme ve öbür hayvanlara ad takma uğraşındaydı. Burası Mount Nebo adında bir köydü. Kentucky, West Virginia ve North Carolina eyaletlerinin birleştiği noktada -ne o? Bu eyaletlerin ortak sınırı yok mu, dedin. Peki… anladın ya o yakınlarda işte!..
Vergi toplama görevlisi olmadığımı kanıtlamak için bir hafta uğraştıktan sonra aradığım adam hakkında belki bir bilgi edinirim diye köy kabadayılarının geldiği kahveye gittim.
« 01 ... 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 ... 54 »