Ana Sayfa » Yolculamak » New York'u Nasıl Sevdi? : 19
Ben de yanıt olarak:
- Mister Green, bir zamanlar seninle arkadaşlık ettim ama şimdi, bir köpekle mi, yoksa bu saygın kişiyle mi kalmak istersin, diye soracak olsalar çok geçmez kulübe sakinlerinden biri kuyruğunu sallamaya başlardı.
İki üç gün böyle sürdükten sonra birbirimizle konuşmaktan vazgeçtik. Mutfak gereçlerini ikiye böldük. Idaho yemeği ocağın bir yanında ben öbür yanında pişiriyorduk. Kar pencerelere kadar yükselmişti. Ateşi bütün gün yanar tutmak zorundaydık.
O ana kadar Idaho ile bütün öğrenimimiz kara tahta üzerinde yazılı: “Jim'in üç, John'un beş elması olursa, toplam kaç elma vardır”la sınırlı olmuştu. Sağda solda sürterken deneyimlerimizle aklımızı bir az yontmuş, üniversite derecesine hiç gerek duymamıştık. Sıkışınca deneyimin bize öğrettiklerini kullanıyorduk. Fakat Bitter Root dağlarında kar yüzünden kulübeye kapanınca durum değişti.
Eski Yunancayı bilsek, Homeros'u okumuş bulunsak ve yükseköğretimde verilen öbür dersleri öğrenmiş olsaydık kulübede kapalı kaldığımız sürece herhalde düşünecek konular bulur, düşüncelere dalma olanağını kazanırdık. Kolej öğrenimi görmüş olanları taşrada çalışırken çok gördüm, ama öğrenimlerinin işe yaradığına hiç tanık olmadım. Bir gün Snake River'da Andrew Mc William'ın binek atı hastalanmıştı. On mil uzağa araba göndererek botanikçi geçinen bir üniversite mezununu getirtti ama işe yaramadı. Adam bildiğini okudu, dönüp gitti. At da öldü.
Bir sabah Idaho eline bir değnek almış, elle erişilemeyecek kadar yüksek olan bir rafı karıştırmaya koyulmuştu. Birden yere iki kitap düştü. Saldırırken Idaho ile göz göze geldik. Bizimki bir haftadır ilk kez olmak üzere ağzını açtı.
Acele edip parmaklarını yakma. Sana arkadaş olarak ancak uyuşuk bir çamur kaplumbağası layıktır. Ama ben yine kötü davranmayacağım. Bunu az bir şey sanma. Ana babanın yaptığından çok. Bu ne terbiye? Çıngıraklı yılan dostluk kurallarını senden daha iyi bilir. Donmuş bir turptan farkın yok. Para atacağız, kazanan beğendiği kitabı alacak.
Dediğini yaptık. Idaho kazandı. Beğendiğini aldı. Ben de bana kalana el koyarak köşeme çekildim. Okumaya koyulduk.
Bir külçe altın bulsaydım, bu kitabı görünce sevindiğim kadar sevinmezdim. Idaho ise payına düşen kitabı küçük bir çocuğun bir külah şekeri seyredişi gibi incelemeye koyulmuştu.
Benimki Herkimer imzalı “Bilinmesi Gereken Şeyler” adlı küçük bir kitaptı. Belki yanılıyorum ama kanımca dünyanın en büyük yapıtıydı. Hâlâ saklıyorum, içindeki bilgilerle yalnızca seni değil, her kimi olursa olsun beş dakika içinde elli kez bozarım. İçinde Hazreti Süleyman'dan tut da New-York Tribune gazetesine kadar her şeyden söz ediliyordu. Herif bu bilgileri toplamak için herhalde en aşağı elli yıl çalışmış, dünyayı dört dönmüştür. Dünyadaki bütün kentlerin nüfuslarını yazmış, genç kızların yaşlarının nasıl kestirileceğini kaydetmiş, devenin kaç dişi olduğunu bildirmeyi unutmamıştı. Dünyanın en uzun tünelini, yıldızların sayısını, çiçek hastalığının kaç günde kendini gösterdiğini, kadın enselerinin ne kalınlıkta olması gerektiğini, genel valilerin veto haklarını, Roma su bentlerinin yapılış tarihlerini, Maine eyaletinde Augusta kasabasının yıllık ortalama ısısını, bir dönüm havuç ekmek için gereken tohum miktarını, zehirlere karşı kullanılacak ilaçları, sarışın bir kadının başındaki saçların sayısını, yumurta saklamanın yöntemini, dünya üzerindeki dağların yüksekliğini, şimdiye kadar yapılmış bütün savaşların tarihlerini, boğulanları kendilerine getirmenin yollarını, güneş çarpmasına karşı alınacak önlemleri, dinamitin nasıl üretildiğini, çiçeklerin nasıl yetiştirildiğini, doktor gelmeden önce ne yapmak gerektiğini, söylüyor ve bunlar gibi daha bin türlü konu hakkında bilgi veriyordu. Herifin bilmediği yoktu doğrusu.
Oturup kitabı dört günde okudum. Kolej ve üniversite öğrenimlerinin kazandırdığı bilim ve bilgi bu küçük kitapta özetlenivermişti. Kulübemizi saran karı, Idaho ile kavgalı olduğumuzu unuttum. Baktım oturmuş, ses çıkarmadan okuyordu. Meşe kabuğu rengindeki sakalının çevrelediği çehresi gizemli, yumuşak bir ışıkla ışıldıyordu.
- Idaho, senin kitabın nasıl? diye sordum.
Dargın olduğumuzu o da unutmuş olacak ki tatlılıkla yanıt verdi.
- Homer Keyem imzasını taşıyan bir yapıt.
- Keyem de (1) ne oluyor? diye sordum.
« 01 ... 09 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 ... 54 »