Ana Sayfa » Yolculamak » Pazartesi Öyküleri - II : 03
- Çocuk… Parasızlık.. Sütninenin aylığı…
Kayıt yazmanı:
- Bilinen şeyler… der gibi omuz silkiyor. Sonra kalemini alıyor ve kocaman defterinin üzerine düşmüş ekmek kırıntılarını bir bir üflüyor, elini iyice dayamak için bir devinimde bulunuyor ve en güzel yazısıyla, ıslak cüzdanın üzerinde söktüğü adı yazıyor:
Félicie Rameau, kumaş boyacısı, on yedi yaşında.
GIRARDIN'İN BANA SÖZ VERDİĞİ ÜÇ YÜZ BİN FRANKLA!
Evinizden, sanki seker gibi, içiniz açık çıkıp da Paris'te iki saat dolaştıktan sonra, nedensiz bir üzünç, ne olduğu bilinmeyen bir sıkıntıyla keyfiniz kaçmış, bitkin bir durumda eve döndüğünüz hiç olmamış mıdır? Kendi kendinize:
- Neyim var?.. dersiniz. Fakat istediğiniz kadar kafa yorun, bir şey bulamazsınız. Bütün ziyaretleriniz iyi geçmiştir, kaldırım kurudur, güneş sıcaktır; ama yine de içinizde, yüreğiniz yanmış gibi, acı verici bir boğuntu duyarsınız.
Çünkü halkın kendisini gözden ırak ve bağımsız duyumsadığı şu koca Paris'te, üzerinize sıçrayan ve geçerken size damgasını basan herhangi bir koyu yoksulluğa çarpmadan bir adım atamazsınız. Yalnızca, bilinen ve ilgi duyulan talihsizliklerden, birazı da bizim payımıza düşen ve ansızın karşılaşınca “vicdan azabı” gibi yüreğimizi yakan dost dertlerinden ya da bir kulağımızdan girip öbür kulağımızdan çıktığı halde ayrımına varmaksızın bizi üzen, rastgele tanıdık yakınmalarından söz etmiyorum. Tümüyle yabancı, geçerken, kendi işinizin koşuşturması ve sokağın karmakarışıklığı arasında bir an beliriveren acıları söylemek istiyorum.
Bunlar araba sarsıntılarıyla kopmuş konuşma parçaları, kendi kendine ve yüksek sesle söylenen o sağır ve kör kaygılar, düşük omuzlar, çılgınca davranışlar, ateşli gözler, gözyaşıyla şişmiş sapsarı yüzler, kapkara tüyler içinde henüz dinmemiş taze yaslardır. Sonra çakıp geçen, belli belirsiz ayrıntılar! Fırçalanmış, yıpranmış, hep kuytu ve gölgelik yer arayan bir ceket yakası, bir kemerin altında boşa dönen, sesi çıkmaz bir küçük laterna, kambur bir kadının çarpık omuzları arasında insana üzünç veren bir düzgünlükle boynuna bağladığı kadife bir kordele… Bütün bu bilinmeyen zavallılık görünümleri çabucak gelip geçer. Siz onları daha yolda unutursunuz. Fakat dertlerinin size sürtündüğünü duyumsamışsınızdır, peşleri sıra sürükledikleri ezinç giysinize işlemiştir ve günün sonunda siz de bütün bir üzüntü ve ezincin kımıldandığını duyarsınız. Çünkü ayrımına varmaksızın, bir sokağın dönemecinde, bir kapının eşiğinde, bütün talihsizlikleri bağlayan ve aynı sarsıntıyla canlandıran o göze görünmez ipliğe siz de takılmışsınızdır.
Geçen sabah -çünkü Paris, özellikle sabahleyin, yoksulluklarını gösterir-, sırtına adımlarını çok daha uzun ve doğallıkla bütün devinimlerini pek aşırı gösteren daracık bir palto giymiş, önüm sıra giden bir zavallı adamcağızı görünce, bütün bunları düşündüm. İki büklüm olmuş, sert yele tutulmuş ağaç gibi sallanan bu adam pek hızlı yürüyordu. Ara sıra eli arka ceplerinden birine dalıyor ve küçük bir francaladan parçalar koparıp, sokakta yemekten utanıyormuş gibi, gizlice ağzına atıyordu.
Duvarcıların, yaya kaldırımlarına oturarak, taze okkalıklarını orta yerinden dişlediklerini görünce, ağzımın suyu akar. Küçük memurların, kulaklarında kalem, ağızları dolu dolu, açık havada karın doyurmaktan pek hoşnut, koşa koşa ekmekçiden bürolarına dönmelerine de pek imrenirim. Ama önümdekinde, asıl açlığın utancı duyumsanıyordu. Bu zavallıcığın cebinde ufaladığı ekmeği ancak böyle kırıntı halinde yemeyi göze alabilmesi, yürekler acısıydı.
Peşine takılalı bir süre geçmişti ki, ansızın, bu yolunu şaşırmış varlıklarda sık sık görüldüğü gibi, birdenbire yön ve düşünce değiştirdi ve geriye dönünce benimle yüzyüze geldi:
- Ah, siz misiniz?
Rastlantıya bakın ki, kendisini biraz tanıyordum. Paris kaldırımlarında biten benzerleri gibi, girişimcilerden, buluş yapanlardan biriydi. Sonu gelmeyen gazeteler çıkarmış, bir süre epey reklam yapmış, basın dünyasında gürültü koparmış ve üç ay önce de büyük bir balıklamayla ortadan yitmişti. Daldığı yer de birkaç gün süren bir köpüklenmeden sonra, yeniden dümdüz olmuş, eski durumuna dönmüş ve adamcağızın artık sözü edilmez olmuştu. Beni görünce biraz şaşırdı ve herhangi bir soruya yol açmamak ve sanırım bakışlarımı kılıksızlığından, bir meteliklik ekmeğinden uzaklaştırmak için olacak,
« 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 ... 36 »