Ana Sayfa » Yolculamak » Penguenler Adası - I : 02
Kitap Anatole France'ın, ömrünün son yıllarında, insanlığın geleceği konusunda kötümser olmaya başladığı dönemin izlerini taşır.
Okuyucular romanda Pembekız (Jean D'Arc), Trinco (Napoleon), Aegidius Aucupis (Voltaire), Colomban (Emile Zola), Pyrot (Dreyfus), vb. önemli tarihsel kişileri tanımakta güçlük çekmeyeceklerdir.
Bekir Karaoğlu
Yaşamımda, günlük bir yığın ilginç uğraş arasında, tek bir düşüncem var. Bu düşünce büyük bir amacı gerçekleştirmektir: Penguenlerin tarihini yazıyorum. Bu uğurda, karşılaştığım sayısız güçlüğe aldırmadan aralıksız çalışıyorum.
Bu budunun toprak altında gömülü anıtlarını bulmak için toprağı kazdım. İnsanın ilk kitapları taşlardı. Ben de Penguenlerin ilk çağlarını öğrenebilmek için taşları inceledim. Okyanus kıyılarında bozulmamış höyükleri eşeledim; beklediğim gibi, çakmak taşından yapılmış baltalar, tunç kılıçlar, Roma paraları ve Fransa Kralı I. Louis-Philippe adına kesilmiş bir yirmi para buldum.
Eski çağların tarihi için Beargarden Manastırı rahiplerinden Johannes Talpa'nın yazdığı kitap en büyük yardımcım oldu. Ortaçağ Penguen Tarihi için tek sayılabilecek bu kaynaktan doya doya içtim.
XIII. yüzyıldan sonraki tarihleri için biraz daha şanslıyız ama yine de tarih yazmak oldukça güç. Neyin nasıl olduğunu tam anlayamıyoruz; en büyük sorun tarihçinin elindeki belge bolluğu. Bir olay tek tanık tarafından belgelenmişse, bunu hiç düşünmeden kabul ederiz. Kararsızlık, iki veya daha çok tanık olduğunda başlar; çünkü bunların aktarımları her zaman birbiriyle çelişkilidir.
Kuşkusuz, bir tanığı diğerine yeğlemenin güçlü bilimsel nedenleri olabilir. Ama bu nedenler duygu, tutku, çıkar ve hepsinden de öte, ciddi adamların ortak yönü olan sorumsuz düşünme hastalığından daha güçlü değildirler. Böylece olayları ya çıkarcı yahut da kaprisli bir deyişle aktarıyoruz.
Ülkemin ve Avrupa'nın en büyük arkeoloji ve paleografi bilginlerine gidip, Penguenlerin tarihini yazarken karşılaştığım güçlükleri anlattım. Her defasında bir küçümsemeyle karşılaştım. Bana acıyan bakışları şöyle diyordu: “Sanki biz tarih mi yazıyoruz sanırsın? Bir belge veya anıttan en ufak bir yaşam veya gerçek kırıntısı çıkarabilmek için mi uğraşıyoruz? Hayır, metinleri olduğu gibi yayınlıyoruz. Belli ve ölçülebilir olan yalnızca metindir; metnin ruhu olmaz, düşünceler fanteziden ibarettir. Tarih yazmak için insanın boş savları ve iyi bir düşlem gücü olması gerekir.”
Bir gün, sayın bir bilim adamıyla konuştuktan sonra, her zamankinden daha moralsiz ve üzgün dönerken, birden şöyle düşündüm:
“Oysa tarihçi denen insanlar da var; soyları henüz tükenmedi. Akademide beş-altı kadarı korunuyor. Onlar metinleri yayınlamıyor, tarih yazıyorlar. Gidip onlarla konuşayım; bana bu uğraş için insanın boş savları olması gerektiğini söylemeyeceklerdir.”
Bu düşünce cesaretimi artırdı. Ertesi gün, en yaşlı ve en tanınmış tarihçinin kapısını çaldım.
“Bayım” dedim ona, “Sizin gibi deneyimli birinin öğütlerini almaya geldim. Bir tarih yazmak istiyorum ama sonuca ulaşamıyorum.”
Tarihçi omuzlarını silkerek yanıt verdi:
“En tanınmış yapıtları kopya etmek varken, tarih yazmak için kendinizi niye bu kadar yoruyorsunuz? Görenek budur. Yeni veya özgün bir düşünceniz varsa, insanları veya olayları yeni bir bakış açısıyla anlatırsanız, okuyucuyu şaşırtırsınız. Okuyucuysa, şaşırmak istemez; bir tarih kitabında önceden bildiği saçmalıkları görmek ister. Onu eğitmek isterseniz, aşağılandığını düşünür ve öfkelenir. Onu aydınlatmaya çalışmayın, yoksa inançlarına sövdüğünüzü basbas bağırır.
Tarihçiler birbirlerinden aşırır. Böylece boşuna yorulmamış ve saygısız görünmekten kaçınmış olurlar. Siz onları örnek alın, özgün olmayın. Özgün bir tarihçi evrensel bir kuşku, aşağılama ve iğrençlik anıtıdır.”
“Siz sanıyor musunuz ki” diye ekledi, “yazdığım tarih kitaplarına yeniklikler koymuş olsaydım, şimdiki ünüme kavuşabilirdim? Nedir yenilik? Görgüsüzlükten başka şey değil.”
Yerinden kalktı. Ona teşekkür edip kapıya gidiyordum ki arkamdan seslendi:
“Bir şey daha: Kitabınızın iyi karşılanmasını istiyorsanız, toplumun üzerine kurulu olduğu erdemleri her fırsatta yüceltmeyi savsaklamayın: inanç, zenginlik, sadaka, özellikle toplumun ana direği olan, yoksulun yazgısına boyun eğmesinin erdemi.
« 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 ... 44 »