Ana Sayfa » Yolculamak » Sadık & Safdil : 39


SADIK & SAFDİL

VOLTAIRE

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 44


Okuduğu tarih kitapları onu çok üzüyordu. Dünya ona daha kötü ve daha sefil görünüyordu. Gerçekten de tarih bir tür suçlar ve kötülükler tablosudur. Temiz ve sessiz insanlar bu büyük arenada kaybolurken, sahneye hep tutkulu ve ahlaksız adamlar çıkar. Tarih, olayları sanki tutku, cinayet ve yıkımlarla süslenmiş birer trajediye dönüştürmese, ilginç olmaktan çıkacakmış gibidir. Melpomenes gibi Cleopatra'nın eline de bir hançer vermek gereklidir.
Diğerleri gibi Fransa tarihi de dehşet tablolarıyla dolu olduğu halde, Safdil onun kuruluş yıllarını iğrenç, gelişme çağını sıkıcı, hatta IV. Henri zamanını bile küçük çapta, büyük yapıtlardan ve diğer ülkelerin tarihlerini süsleyen o güzel keşiflerden yoksun buldu. Dünyanın bir köşesine sıkıştırılmış bu yıkım ayrıntılarını okurken sıkıntıdan patlıyordu. Gordon da ona hak veriyordu.
Böylece günler, haftalar, aylar geçiyordu. Safdil âşık olmasaydı, bu umutsuz yaşama alışıp mutlu olabilirdi. İyilik dolu yüreği Notre Dame de la Montagne Manastırı rahibi ve Matmazel de Kerkabon için de üzülüyordu. “Benden haber alamadıkları için kim bilir ne düşünürler? Beni iyilik bilmez bir yeğen sanacaklar” diye endişeleniyordu. Kendinden çok, onu sevenleri düşünerek üzülüyordu.

11. SAFDİL GELİŞİYOR

Okumak ruhu ferahlatır, iyi bir dost avutur. Safdil daha önce bilmediği bu iki nimetten yararlanıyordu. Kendi kendine “Bu değişim masalına inanasım geliyor; kaba biriyken insana dönüştüm” diyordu. Harcamasına izin verilen paranın bir bölümüyle kitaplar alarak kendine seçkin bir kitaplık oluşturdu. Arkadaşı ona düşüncelerini yazıya dökmesini öneriyordu. İşte Safdil'in ilk çağ üzerine yazdıkları:
Ulusların da uzun süre benim gibi yaşadıklarını sanıyorum; uzun süre eğitimsiz kaldılar, geçmişi ve geleceği umursamadan, günü gününe yaşadılar. Kanada'da beş altı yüz fersah dolaştım, bir tek anıt göremedim; orada kimse atalarının ne yaptığını bilmiyor. İnsanın doğal durumu bu değil midir? Bu kıtadaki insanların diğerinden üstün olduğuna inanıyorum, çünkü sanat ve bilim yoluyla yaşamını daha da zenginleştirmeyi bildi. Acaba bunun nedeni bunların sakallı oluşu, Amerikalılara Tanrı'nın sakalı esirgemesinden olabilir mi? Sanmıyorum; çünkü Çinlilerin de sakalı yok, ama beş bin yıllık bir sanatları var. Çin tarih kayıtları dört bin yıl eskilere dayandığına göre, en az elli yüzyıldır bereket içinde yaşıyor olmalılar.
Niçin ülkeler kendi ortaya çıkışlarını görkemli gösteriyorlar? Pek de eski olmayan Fransa tarihini yazanlar onu Hector'un oğlu Francus adında birine dayandırıyorlar. Romalılar kendilerini Frigyadan gelmiş sayıyorlar, ama dillerinde Frigya dilinden kalmış bir tek sözcük bile yok. Tanrılar Mısır'da on bin yıl, şeytanlar da İskitlerin ülkesinde beş bin yıl kalmışlar ve Hunları doğurmuşlar. Thukidides'ten önce yazılmış tarihlerde Amadis'in yazdığı romanların kötü birer kopyasını görüyorum. Her yerde hayaletler, mucizeler, büyüler, değişimler, düşlerde görülen gizli geçitler büyük küçük tüm ulusların yazgısını belirlemişler. Kâh konuşan, kâh tapılan hayvanlar, insana dönüşen Tanrılar ve Tanrı'ya dönüşen insanlar. Ah! Eğer bize masallar gerekiyorsa, hiç olmazsa gerçeğe yakın masallar olsun. Filozofların masalları beni düşündürür, çocuk masalları güldürür, ama bu sahte masallar beni iğrendiriyor.
Bir gün Bizans İmparatoru Jüstinyen'in tarihini okudu. Orada, bu yiğit kralın şu sözleri için rahiplerce aforoz edilmek istendiğini okudu: Gerçek kendi ışığıyla aydınlıktır, kafalar odun ateşiyle aydınlanmaz. Rahipler bu sözlerin dinsizlik olduğunu, oysa Hıristiyanlığa uygun ve evrensel olan düşüncenin şöyle olması gerektiğini söylemişlerdi: Kafalar ancak odun ateşiyle aydınlanır; gerçek kendi ışığıyla aydınlatamaz. Bu rahipler, kralı buna benzer sözleri için aforoz etmişlerdi.
Safdil öfkelendi: “Nasıl? Bunlar kimi aforoz ediyorlar?” Gordon yanıtladı: “Rahiplerin aforozları Konstantinopolis'te halk ve imparator tarafından alay konusu oldu; çünkü bu iyi imparator rahiplerin iyilikten öte bir şey yapmalarını engellemişti. Bu rahipler daha önceki imparatorları çok daha ciddi konularda aforoz ederek halkı bıktırmışlardı.” Safdil “İyi olmuş” dedi, “Rahipleri dışlamadan denetim altında tutmak gerekir.”
Safdil'in kaleme aldığı düşünceler yaşlı Gordon'u dehşete düşürüyordu. Kendi kendine “Nasıl olur?” diyordu, “Ben elli yıl okuyup kendimi yetiştirdim ama yabanlıktan gelen bu iyi çocuğun sağduyusuna erişemedim. Ben karmaşık önyargılar üretirken, o doğayı dinliyor.”
«   01   ...    29   30   31   32   33   34   35   36   37   38   39   40   41   42   43   44   45   46   47   48   49   50   »