Ana Sayfa » Yolculamak » Sadık & Safdil : 47


SADIK & SAFDİL

VOLTAIRE

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 44


Alçak sesle söylenen bu sözleri Safdil duydu; sonra küpeleri gördü. Rahip de Saint-Yves, amca ve hala da bir şey anlamadan bu mücevherlere hayranlıkla baktılar. Bir yıldır kendine egemen olmayı öğrenmiş olan genç adam yine de sendeledi. Güzel Saint-Yves sevgilisinin yüzündeki anlatımı görünce ölü gibi sarardı; ayakta zor duruyordu. Ev sahibesine “Ah! Madam, ne yaptınız? Beni ölüme gönderiyorsunuz” dedi. Bu sözler Safdil'in yüreğini deldi; ancak kendini tuttu ve yüzü bembeyaz olmasına karşın kardeşinin yanında sevgilisine bir şey söylemedi.
Sevgilisinin yüzündeki değişikliği fark eden Saint-Yves kadını salondan dışarı çıkarıp küçük bir odaya aldı; küpeleri onun ayaklarına attı. “Benim bunlara kapılmadığımı biliyorsunuz; size bunları verene söyleyin: beni bir daha asla göremeyecektir.” Kadın küpeleri yerden alırken genç kız sözünü sürdürdü: “Onları ister geri alsın, ister size versin; şimdi lütfen gidin, beni dostlarım önünde daha fazla mahcup etmeyin.” Kadın bu davranışa bir anlam veremeden oradan ayrıldı.
Güzel Saint-Yves yüreğindeki bu fırtınalara dayanamayarak boğulacak gibi oldu ve yatağına çekilmek istedi. Ancak, diğerlerini telaşlandırmamak için konuşmalara şakacı sözlerle katılmaya çalıştı; arada bir sevgilisine baktıkça yüreğine oklar saplanıyordu.
Genç kızın katılmadığı yemek başta sönük geçti; ancak bazı durgun toplantılarda olduğu gibi, yapmacık neşe gösterileri yerine, yararlı ve derin konuşmalar oldu.
Gordon birkaç tümceyle jansenciliğin tarihçesini anlattı, gördükleri baskılardan söz etti. Safdil ise, insanların aralarında yarattıkları bölünmeler yetmiyormuş gibi düşlem ürünü amaçlar için yeni baş ağrıları üretmelerini eleştirdi. Gordon anlattıkça Safdil eleştirisini yapıyordu; konuklar bu konuşmayı heyecanla dinliyor ve yeni bakış açılarıyla aydınlanıyorlardı. Yıkımların uzunluğu ve yaşamın kısalığından söz edildi. Her uğraşın baştan çıkarıcı ve tehlikeli bir yönü olduğuna dikkat çekildi: krallardan tutun da dilencilere kadar herkes suçu doğada buluyordu. Nasıl oluyordu da, birkaç kuruş için diğer insanlara cellatlık, gardiyanlık ve dalkavukluk yapmaya hazır insanlar bulunabiliyordu? Bir görevli hiç gözünü kırpmadan bir ailenin yaşamını söndürecek imzayı atabiliyor ve cellatlar bunu büyük bir zevkle yerine getirebiliyordu?
Gordon şöyle dedi: “Gençliğimde Mareşal Marillac'ın bir akrabasını tanımıştım; bu adam ünlü akrabası yüzünden doğduğu yerde eziyet görmeye başlayınca Paris'e gelmiş, başka bir ad altında saklanıyordu. Yetmiş iki yaşında bir adamdı. Ona sürgünde eşlik eden karısı da aynı yaşlardaydı. Tek çocukları hayırsızın biri olup on dört yaşında evden kaçmış, önce asker olmuş sonra asker kaçağı, her türlü kötülük ve ahlaksızlığa karışmıştı. Bu çocuk sonunda Kardinal de Richelieu'nün korumanlarına katılmış ve böylece kanunun pençesinden kurtulmuştu. Bu serüvenci adam anne ve babasını tutuklamakla görevlendirildi. Bu görevi efendisine yaranmak isteyen uşağın titizliğiyle gözünü kırpmadan yerine getirdi. Onları tutukevine götürürken yaşlı anne ve babasının yazgılarına ilendiklerini işitti; onlara göre en büyük üzüntüleri oğullarının kötü yola düşmüş olmasıydı.”
“Yine Peder La Chaise'in bir casusunun küçük bir ödül için kendi öz kardeşini ihbar ettiğini gördüm. Bu casusa ödülü vermediler; ölürken, yaptığı kötülükten değil Cizvitlerce aldatılmış olmaktan yakınıyordu.”
“Uzun yıllar yaptığım aile rahipliği görevi bana çok şey öğretti. Dışarıya karşı mutluluk maskesi taşıyan birçok ailenin bireyleri arasında acı ve nefret olduğunu gözledim; en büyük kötülüklerin açgözlülükten kaynaklandığını gördüm.”
Safdil söze karıştı: “Ben yine de yüreği soylu ve duyarlı bir insanın mutlu olabileceğine inanıyorum; güzel Saint-Yves'le sade bir mutluluğu yakalayabileceğim.” Burada Rahip de Saint-Yves'e döndü: “Umarım, geçen yıl olduğu gibi, olurunuzu bizden esirgemezsiniz.” Rahip sıkıntı içinde özürler dileyerek karşı çıkmadığını belirtti.
Amca Kerkabon bu evliliğin yaşamında en güzel gün olacağını söyledi. İyi yürekli hala sevinçten ağlayarak kardeşine “Onun çömez olamayacağını size daha önce söylemiştim; böylesi daha güzel; Tanrı izin verirse ben onların anneleri olurum” dedi. Böylece herkes Saint-Yves'e övgüler yağdırdı.
Safdil, sevgilisinin yaptığı iyiliklerle yüreği dolu olduğu için elmas küpeler olayı onun üzerinde bir iz bırakmamıştı. Ancak, işittiği “beni ölüme gönderiyorsunuz” sözleri onu gizlice endişelendiriyor ve bu mutlu gününü zehirliyordu. Konuklar iki sevgilinin mutluluğu üzerine konuşmayı sürdürüyor ve gelecek için tasarılar yapıyorlardı. Birlikte Paris'e taşınmayı, buralarda iş bulmayı, en küçük bir mutluluk ışığında kolayca düşlenen tasarıları ortaya attılar.
«   01   ...    37   38   39   40   41   42   43   44   45   46   47   48   49   50   »