Ana Sayfa » Yolculamak » Sadık & Safdil : 49
Yaşlı Gordon jansencilik günlerinde onu kusurlu bulurdu ama şimdi ona saygı duyuyor ve ağlıyordu.
Bu gözyaşları ve üzüntü arasında, genç kızın içinde bulunduğu tehlike tüm yürekleri doldururken bir saray habercisi çıkageldi. Kralın özel rahibi Peder La Chaise'den Montagne Manastırı rahibine haber getirmişti. Mektup Peder La Chaise'in yazmanı ve uşağı Valbled kardeşten geliyordu ve yaşlı rahibe randevu vererek görüşmek istiyordu. Mektupta yazıldığına göre Sayın Peder La Chaise rahibin yeğeninin başına gelenleri haber almıştı; hapse atılması büyük bir yanlışlıktı ve böyle şeyler bazen olabiliyordu, önem verilmemesi gerekiyordu. Rahip ertesi gün yeğenini ve onun arkadaşı Gordon'u getirirse Valbled kardeş onları huzura kabul ettirecek, daha sonra da Mons de Louvois ile görüştürecekti.
Mektupta ayrıca kralın, Safdil'in İngilizlere karşı gösterdiği yiğitlikten haberdar edildiği ve kralın yarın koridordan geçerken onu ödüllendireceği ve belki de ona göz ucuyla bakacağı yazılıydı. Bunun dışında saray hanımlarının yeğenini özel odalarına çağırıp “Hoşgeldiniz Bay Safdil” diyecekleri, o akşamki saray şöleninde kesinlikle ondan söz edileceği yazılmıştı.
Rahip de Kerkabon mektubu yüksek sesle okumuştu; Safdil öfkelendi, fakat haberciye bir şey demedi. Sonra kader arkadaşı Gordon'a dönüp buna ne diyeceğini sordu. Gordon şöyle yanıtladı: “İşte sarayda insanlara böyle maymun gibi davranırlar. Onları döver, sonra dans ettirirler.” Bunun üzerine Safdil mektubu alıp yırttı ve haberciye “İşte yanıtımı aldınız” diyerek önüne attı. Amcası telaşlandı, sürgüne gönderileceğinden korkarak hemen bir mektup yazıp özür diledi.
Bu arada güzel ve talihsiz Saint-Yves ağırlaşıyor, sonunun geldiğini anlıyordu. Artık dayanma gücü kalmayanların dinginliği içindeydi. Safdil'e “Ah! sevgilim” dedi, “Yaptığım yanlışlığı yaşamımla ödüyorum; ancak sizin özgür olacağınızı bilmek beni avutuyor. Sizi aldatırken seviyordum, ölürken de seviyorum.”
Genç kız başkalarına “cesaretle öldü” dedirtmek gibi boş bir hevesle metin olmaya çalışmıyordu. Kim yirmi yaşında sevgilisini, yaşamını ve iffet denen gururunu yitirirken metin olabilir? Zaten durumunun acılığını kendi söylemese de bakışları anlatıyor, ağlayabildiği kadar ağlıyordu.
Bazıları ölümü metin karşılayanları niçin bu kadar överler? Bu, hayvanların yazgısıdır. Bizler ancak yaşlılık ve hastalık sonucu kaçınılmaz olan ölümü böyle karşılayabiliriz. Büyük bir kaybın acısı elbette olur; bunu bastırmaya çalışan her kimse ölümün kollarında bile büyüklenmeyi sürdürmektedir.
Sonunda genç kız son soluğunu verdi; başucundakiler gözyaşları ve hıçkırıklara boğuldular. Safdil tüm duyularını yitirdi. Özyapısı güçlü kişilerin duyguları daha şiddetli olur. İyi yürekli Gordon onu iyi tanıdığı için, kendine geldiğinde canına kıymasından korkuyordu. Ortalıktaki tüm silahları kaldırdılar. Genç adam ayıldığında bunu fark etti; ağlamadan onlara “Yeryüzünde benim yaşamıma son vermemi engellemeye kimin hakkı ve gücü olabilir?” diye sordu. Gordon ona, özgürlüğümüzü yaşamımıza son vermekte kullanmamızın doğru olmadığı, bu dünyada nöbet başındaki asker gibi olduğumuz üzerine bilinen beylik lafları etmedi. Sanki Tanrı için bir miktar maddenin orada değil de burada toplanmış olmasının önemi var mıydı? Caton'un bir hançer darbesiyle yanıtladığı bu tür temelsiz düşüncelere yer yoktu.
Safdil'in fırtınalara gebe sessizliği, gözlerindeki durağan bakışlar ve dudaklarının titreyişi odadakileri hem acındırıyor, hem de dehşet içinde bırakıyordu. Herkes göz ucuyla onu kolluyor, yalnız kalmamasına dikkat ediyorlardı. Bu arada otelci ve eşi geldiler; güzel Saint-Yves'in soğumaya başlayan cesedi sevgilisinin gözlerinden uzakta başka bir yere götürüldü.
Onlara otelin kapısında dualar okuyan iki papaz da katılmıştı. Yakınlarının ağlaştığı, sevgilisinin canına kıymaya hazırlandığı bu ortamda birden Saint-Poulange ve Saint-Yves'in ev sahibesi geldiler.
Saint-Poulange'ın bir kez tattığı mutluluk onun hevesini geçirmemiş, genç kıza daha da bağlanmıştı. Geri çevrilmiş olmak onu kışkırtmıştı. Peder La Chaise böyle bir yere gelmeyi düşünmezdi, ama bütün gün güzel kızın hayali gözlerinin önünden gitmeyen Saint-Poulange, kendi gelse iki kezden fazla görmek istemeyeceği bu kızın evine koşmuştu.
Bakan yardımcısı arabadan indiğinde ilk gördüğü şey bir tabut oldu. Zevk içinde yaşamaya alışmış kimselerin insan acılarına gösterdiği duyarsızlıkla yüzünü çevirip yukarı çıkmak istedi. Versailleslı kadın ölenin kim olduğunu merak edip sordu. Saint-Yves'in adını duyunca kadının gözleri büyüdü ve bir çığlık attı.
« 01 ... 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 »