Ana Sayfa » Yolculamak » Sezar ve Kleopatra : 03


SEZAR VE KLEOPATRA

GEORGE BERNARD SHAW

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 74


Yirmi sekiz yaşındayken başladığı bu oyunu beş yılda bitirip sergileyebildi. “The Philanderer” (Hovarda, 1893) ve “Mrs. Warren's Profession” (Bayan Warren'in Zanaatı, 1893) on dokuzuncu yüzyıl sonunda, bulvar komedilerine alışkın olan Londralıları şaşırtmış, yadırgatmıştı. İlk büyük başarısını bir yıl sonra yazdığı “Arms and the Man”le (Çikolata Asker) kazandı. Bu anti-romantik, anti-militarist güldürünün açılış gecesinde tiyatro alkıştan yıkılıyordu. Yazarı sahneye çıkardılar. Sağa sola selam verirken, bir seyirci galeriden “Yuh!” diye haykırdı. Shaw hemen sesin geldiği yöne döndü. “Ben de tastamam sizin fikrinizdeyim. Ama ikimiz bir tiyatro dolusu halka karşı ne yapabiliriz?” Elli üç oyunundan başka, “Örnek Wagnerci”, “İbsenciliğin Özü”, “Zeki Bir Kadının Sosyalizm Kılavuzu”, “Politikada Kim Kimdir?” adlı yapıtları da vardır. “Tanrıyı Arayan Kara Kızın Serüvenleri” felsefe üstüne, çeşitli dinler üstüne düşüncelerini dile getiren bir uzun öyküdür. En çok beğenilen, tekrar tekrar sahnelenen oyunları arasında şunları sayabiliriz: “Candida” (1895), “Sezar ile Kleopatra” (1898), “İnsan ve Üstün İnsan” (1901-1903), “Binbaşı Barbara” (1905), “Doktorun Açmazı” (1906), “Androkles ile Aslan” (1911), “Pygmalion” (1912), “Kırgınlar Evi” (1916-1917), “Jan Dark (Saint Joan)” (1923). Oyunları hemen bütün dünya dillerine çevrildi. Rusya'daki bir tiyatro festivalinde başkan seçilince sormuştu: “Neden beni başkan seçtiniz? Beyaz sakalım yüzünden mi? Artık yaşlılara saygı gösterme modası geçti. Tiyatro yazarı olduğum için mi? Benim oyunlarım da Shakespeare'inkiler gibi oradan buradan aşırmadır.” Shakespeare'in “Julius Caesar” ve “Antonius ile Kleopatra” adlı oyunları büyük ölçüde Plutarkhos'un “Yaşamlar”ına dayanır. Shakespeare'in “Jül Sezar”ı bu soylu Romalının adını taşımakla birlikte, daha çok, ellerini onun kanına bulayan Casca, Cassius ve Brutus gibi suikastçılar üstünedir. Sezar'ın cesedi upuzun yatarken oyunu canlandıran, Marcus Antonius'un “Dostlar, Romalılar, Yurttaşlar!” diye başlayan kışkırtıcı söylevi olur. Bernard Shaw'un Sezar'ı farklı bir Sezar. Dünyayı fethetmeye çıkan bir komutandan çok dünyayı keşfetmeye çıkan bir düşünür, gezginlik ve savaş anılarını yazmaya meraklı bir amatör yazar. Komutanlığa geç soyunmasına karşın çekirdekten yetişme askerleri yenmesini çok yetenekli olmasına bağlayabileceğimiz bir adam. Shaw'un Sezar'ında öğretme tutkusu, yazarın öğrenme tutkusu kadar güçlüdür. “Pygmalion”da Profesör Higgins nasıl bir çiçekçi kızı bir lady yapmak için geceyi gündüze katarsa, “Sezar ile Kleopatra”da da, yaşlı devlet adamı on altı yaşında delişmen bir kızı kraliçe yapmak için didinir durur. Shakespeare'in Kleopatrası erkekleri altı dilde baştan çıkaran, ayrıca vücut dilini cömertçe kullanan, olgun ve dolgun bir afettir. Shaw'unki ise henüz dadısından kamçı yiyen bir çocuk. Oyunun proloğunda seyircilere seslenen Mısır Tanrısı Ra, şuh bir kadının iç gıcıklayıcı serüvenlerini izlemek için gelenlerin düş kırıklığına uğrayacaklarını söyler. Yarı kedi, yarı kız yaramaz Kleopatra'nın Sezar'ın eğitiminde kraliçeliğe doğru adımlar atması, uslanması, yine de öfkelendikçe sivri pençelerini göstermekten geri kalmaması ilginçtir. Kleopatra, Sezar'ın zafer çelengiyle gizlediği saçlarının kelleşmeye başladığını fark edince ona saç ilaçları tarif eder. Sezar'a duyduğu aşk değil, korkuyla karışık bir hayranlıktır. Tıpkı Galateia'nın Pygmalion'a, Eliza'nın, Higgins'e duyduğu gibi. Sezar Mısır'dan ayrılırken kendisinin yerine kelliğini zafer taçlarıyla gizlemeyen dinç, yakışıklı, gündüzleri savaşan, geceleri sevişen genç bir Romalı yollayacağına söz verince bunun Marcus Antonius olmasını diler. Oyundaki ilginç kişilerden biri Britannus'tur. Shaw bu kişiyi Sezar'ın ağzından tanımlarken Britanyalıları iğnelemekten geri kalmamıştır. “Barbarın biri. Kendi aşiretinin, kendi adasının göreneklerini doğa yasaları sanır.” 1876 yılının Nisan ayında İngiltere'ye giden ince uzun, gri-yeşil gözlü, kızıl saçlı İrlandalı, kırk yıl sonra şunları yazacaktı: “Ben bu adaya ayak basalı kırk yıl oldu. Yaşım ilerledi. Zekâm körelmeye başladı. Yine de İngilizler tarafından ciddiye alınacak kadar budalalaştığımı sanmıyorum.” Yazar yetmiş yaşında Nobel Ödülü'nü kazandı. “Kıyıya çıktıktan sonra bana cankurtaran simidi uzatıyorsunuz,” diye önce geri çevirdi. Sonra kabul edip aldığı parayla İngiliz-İsveç Yazın Fonu'nu kurdu. Strindberg'in bütün oyunlarını İngilizceye çevirtti. Daha birçok İsveçli yazarın İngiltere'de tanınmasına olanak sağladı. Doksan dört yaşına kadar dolu dolu yaşadı. Yüz yaşını doldurmaya niyetliydi. Gelgelelim bahçesinde çalışırken düşüp ayağını kırınca başkalarına yük olmak istemedi.
«   01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   ...    76   »