Ana Sayfa » Yolculamak » Taras Bulba - II : 03


TARAS BULBA - II

NİKOLAY VASİLYEVİÇ GOGOL

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 99


- Hepsini anlatacağım. Güneş doğarken baktım, bir gürültü oluyor. Kazakların ateşe başladığını duyunca kaftanımı kaptığım gibi seğirttim. İnan olsun kaftanın kollarını yarı yolda giydim. Olup biteni bir an önce öğrenmek istiyordum. Tam kentin kapısına varmıştım, son Lehliler içeri giriyor. Başlarında da Yüzbaşı Galyandoviç var. Tanırım onu, üç yıl önce benden ödünç altın almış, vermemişti. Ben alacağımı istiyormuş gibi düştüm peşine, birlikte kente girdik.
- Demek, hem kente kaçak girdin, hem de adamdan alacağını istedin. Nasıl oldu da köpek gibi asmadılar seni?
- Asmaya kalktılar elbet. Adamlar tutup hemen oracıkta boynuma ipi geçirdiler. Ama ben yalvardım; borcunu ödemesi için istediği kadar bekleyebileceğimi, izin verir de öbür subaylardan alacağımı toplarsam kendisine yeniden borç vereceğimi söyledim. Böylece kurtardım yakamı. Bilirim, yüzbaşının çiftlikleri, malı mülkü, üç konağı, Sklov'a değin uzanan geniş toprakları vardır ama paraya gelince Kazaklar gibi dımdızlaktır. Silahlarını, giyim kuşamlarını, donanımlarını Breslavlı Yahudiler sağlamışlar. Onlar olmasa savaşa da katılamazdı.
- Pekiyi, neler yaptın kentte? Bizimkileri gördün mü?
- Nasıl görmem? Bir sürü tanıdıkla karşılaştım. İstka, Rahum, Samuylov, tefeci Hayvalok hepsi oradaydılar.
Taras kızdı:
- Canları cehenneme senin Yahudilerin! Bana ne onlardan! Sana bizim Zaporojyelileri gördün mü diye soruyorum.
- Hayır, kimseyi görmedim. Yalnızca oğlun Andrey'i gördüm.
- Nasıl, Andrey'i mi gördün? Nerede? Ne yapıyordu? Çukura mı atmışlar? Elini kolunu mu bağlamışlar? Hapse mi düşmüş? Yoksa daha kötü bir şey mi?..
- Andrey efendimizin kılına dokunmak kimin haddine? Giyim kuşamı pırıl pırıl, aslan gibi bir subay olmuş. Az kaldı tanıyamayacaktım. Sırma omuzluklar takmış, kolluklar sırmalı, zırhları sırmalı, kemeri sırmalı, kalpağı sırmalı, hep altın sırmalar içinde. Bahar sabahı güneş nasıl ışıldar; kırlarda kuşların ötüştüğü, bülbüllerin şakıdığı, otların mis gibi koktuğu güzel bir günde güneş nasıl parlar? Andrey efendimiz de işte öyle parlıyordu. Voyvoda yiğit delikanlının altına en iyi atını çektirmiş. Yalnızca bu at iki yüz altın eder.
Bulba donup kaldı.
- Ne diye yabancıların giysisini giymiş?
- O giysiler daha güzel de onun için olsa gerek… Atına binmiş, ötekilerle birlikte eğitim yapıyordu. Leh beylerinin en zenginiymiş gibi caka satıyor, öğretiyor, öğreniyordu.
- Bunları yapmaya kim zorlamış onu?
- Zorlandığını kim söyledi? Efendimiz, onun karşıya kendi isteğiyle geçtiğini bilmiyor muydunuz?
- Kim geçmiş karşıya?
- Andrey efendimiz…
- Karşıya mı geçmiş?
- Evet, karşıya geçmiş ya… Temelli onlardan yana olmuş.
«   01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   ...    36   »