Ana Sayfa » Yolculamak » Top Oynayan Kedi Mağazası : 03
Örneğin; yün eğiren domuz, küçük şebek, vb. kafes içinde gösterilen ve becerileriyle gelip geçenleri şaşkınlıklar içinde bırakan hayvanlardı. Bunların böyle yetiştirilmesi on beşinci yüzyıldaki sanayicilerin ne kadar sabırlı olduğunu kanıtlardı. Böyle meraklı şeyler, talihli sahiplerini, Saint-Denis caddesinde hâlâ görülmekte olan Providence'lardan, Bonne-Foi'lardan, Grâce-de-Dieu'lerden ve “Jean-Baptiste'in Boynunun Vurulması”nı 1) gösteren resimlerden daha çabuk zengin ediyordu. Tanımadığımız bu adam, orada, kedinin çabucak belleğe yerleşecek olan resmini seyretmek için durmuyordu herhalde. Bu delikanlının kendisine özgü tuhaf yanları vardı. Eski zaman giysileri gibi kırmalı paltosunun altından görünen zarif ayakkabıları, Paris'in bu çamur deryası içinde giydiği beyaz ipek çoraplarıyla dikkati bir kat daha kendisine çekiyordu; beyaz ipek çoraplarının üstündeki çamur serpintileri de kendisinin ne kadar sabırsız bir insan olduğunu gösteriyordu. Bir düğünden ya da balodan çıkmış olmalı; çünkü sabahın bu saatinde beyaz eldivenleri hâlâ elindeydi. Kıvrımları açılarak omuzlarına sarkan siyah saçların bukleleri, saçının Caracalla 2) biçiminde kesildiğini gösteriyordu. David 3) okulu kadar, yüzyılın ilk yıllarına damgasını vuran Yunan ve Roma figürlerine duyulan hayranlık da, bu görünümün moda olmasına yol açmıştır. Geç kalmış birkaç zerzevatçının büyük hale çabucak varmak için dörtnala giderken çıkardıkları gürültüye karşın, her zaman pek hareketli olan bu caddede o sırada bir sessizlik vardı; bunun güzelliğini ancak, şu saatlerde gürültü patırtısı bir an için susan ıssız Paris'te dolaşanlar bilir; bu gürültü sonra yine başlar ve uzaktan insana denizin coşkun sesini hatırlatır. Top Oynayan Kedi bu acayip delikanlıda ne kadar merak uyandırıyorsa, kendisi de Top Oynayan kedi Mağazası'nın sahiplerinde o kadar merak uyandırıyordu. Göz kamaştıracak derecede beyaz bir kravat, acı çekmiş insanlara özgü yüzünü aslında olduğundan da solgun gösteriyordu. Kara gözlerinin kimi zaman gölgelenen, kimi zaman da ateş saçan parıltısı, yüzünün acayip kenar çizgilerine ve gülümserken büzülen kıvrımlı geniş ağzına pek yakışıyordu. Yeğin bir sıkıntının buruşturduğu alnında tehlikeli bir şeyler okunuyordu. Birinin nasıl bir insan olduğunu anlamamız konusunda en uygun yanı, alnı değil midir? Tanımadığımız bu delikanlının alnı tutku belirttiğinde oluşan kırışıklar öylesine gözle görülebilir bir durum alıyordu ki, insana sanki ürküntü geliyordu; ama bir kez de, o kolayca bozuluveren dingin durumunu aldı mı, göze çarpacak bir güzellik ortaya çıkıyor; sevincin, acının, sevginin, öfkenin, gururun en soğuk insanı bile etkileyecek kadar güçlü bir biçimde kendisini gösterdiği bu yüze, alımlı bir görünüş veriyordu. Bu yabancı, pek küskün bir tavır takınmıştı; tam bu sırada tavan arası penceresinin çabucak açılıp yusyuvarlak, pembe beyaz, neşeli, hani bazı anıtlara konan ve ticareti simgeleyen yüzler kadar her yerde görülen türden, üç tane yüzün ortaya çıktığını göremedi. Küçük pencerenin çevrelediği bu üç baş, İsa'nın yanından hiç ayrılmayan, bulutlar arasına serpiştirilmiş tombalak meleklerin kafalarını anımsatıyordu. Çıraklar sokaktan yükselen sıcak ve buharlı havayı, yattıkları tavan arasındaki havanın ne kadar sıcak ve pis olduğunu anlatmak istiyormuş gibi bol bol soludular. Aralarında en neşeli görüneni, bu tuhaf nöbetçiyi ötekilere gösterdikten sonra kayboldu; elinde bir gereçle yeniden göründü; bu gerecin eğilip bükülmeyen madeni kısmı çıkarılmış, yerine yumuşak bir meşin konmuştu. Biraz sonra yüzlerinde şeytanca bir anlatımla, aşağıda çevreyi seyre dalan adama bakarak başından aşağıya beyazımsı bir su boşalttılar. Suyun kokusu, üçünün de sakallarını biraz önce tıraş ettiklerini gösteriyordu. Tavan arasının en kuytu yerine gizlenerek işkencelerine uğrayan zavallının öfkelenmesini seyredip keyiflenmek için ayaklarının ucunda dikilmeye uğraşırlarken, delikanlının öfkelenmeye gönül indirmemekten gelen bir kaygısızlıkla paltosunu silkişini ve boş çatı penceresine gözlerini kaldırdığı zaman yüzünde okunan derin aşağılamayı görünce gülmeyi kestiler. Tam bu sırada beyaz, ince bir el üçüncü kattaki kaba pencerelerden birinin çerçevesini altından tutarak, gevşek mandalı, çok kez ağır camları birdenbire koyuveren oluktan kaldırıp yukarı çekmişti. İşte o zaman yolcu, bu uzun süren bekleyişinin ödülünü gördü. Suların göğsünde açan beyaz çiçekler gibi taptaze bir genç kız, başında müslinden yapılmış kırmalı bir başlık; bu ona insanı hayran eden saf bir görünüş veriyor. Koyu renkli bir kumaşla örtülmüş olmakla birlikte, uyurken yapılan hareketlerle açılmış küçük aralıklardan boynu ve omuzları görünüyor. Hiçbir sıkıntı anlatımı, ne bu yüzüğün saflığını, ne de yıllarca önce Raffaello'nun 4) yüce kompozisyonlarında ölümsüzleştirdiği o gözlerin dingin bakışını değiştirmemişti. O genç kızların dillere destan olan güzelliği, dinginliği, bunda da aynen vardı. Yanaklarına uykunun sanki bir kabartma gibi göze görünür bir yaşam taşkınlığı verdiği bu yüzün tazeliğiyle, yanları kabasaba, pervazı kararmış kocaman pencerenin eskiliği hoş bir karşıtlık oluşturuyordu.
« 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 ... 27 »