Ana Sayfa » Yolculamak » Top Oynayan Kedi Mağazası : 04
Biraz önce uykudan kalkan genç kız, gecelerin ayazından ötürü sarındığı gömleğini henüz açmamış gündüz çiçeklerine benziyordu; mavi gözlerini önce komşu binaların çatılarında gezdirdi, sonra göğe baktı; en sonra da bir tür alışkanlıkla sokağın loş kısımlarına bakındığı sırada, gözleri birdenbire kendisini hayran hayran seyreden delikanlının gözleriyle karşılaştı. Süslenme merakı, herhalde onu gecelikle göründüğüne pişman ettirmiş olacak ki hemen geriye çekildi, pek fazla aşınmış olan mandal da dönünce, pencere, atalarımızın bu günahsız buluşuna zamanımızda kötü bir ad verilmesine neden olan bir hızla indi 1) ve hayal silindi. Bir bulut, sabahyıldızlarının en parlağını, bizim delikanlının gözlerinden gizleyivermişti.
Bu küçük şeyler olup biterken, Top Oynayan Kedi mağazasının ince camlarını koruyan kalın iç kepenkler birdenbire kaldırılıverdi. Görünüşe göre, dükkânın levhasıyla yaşıt bir uşak, tokmaklı eski kapıyı katlayıp binanın iç duvarına dayamış ve titrek bir elle, üzerine sarı ipekle “Chevrel'in Ardılı Guillaume” adı işlenmiş dört köşe bir kumaş parçası takmıştı. Buradan gelip geçenlerin birçoğu için Mösyö Guillaume'un ne ticareti yaptığını kestirmek zordu. Dükkânını dıştan koruyan kalın demir çubukların arasından, koyu renkli bezlere sarılmış birtakım paketler hayal meyal görülebiliyordu; bunların sayısı Okyanus'u geçmek için yola düşen ringa balıkları kadar çoktu. Bu gotik cephenin görünüşü basitti; ama Paris'te mağazaları her zaman en iyi mallarla dolu, alışverişleri en geniş ve ticaret alanında namusluluğu en ufak bir kuşku bile götürmeyen bir tüccar varsa, o da Mösyö Guillaume'du. Meslektaşlarından kimileri hükümetle bir işe girer ve pazarlığı uydururlar da ellerinde istenen kumaş bulunmazsa, sağlamaya söz verdikleri parça miktarı ne kadar çok olursa olsun, bunu kendilerine teslime o her zaman hazırdı. Kurnaz tüccar, kazancın en fazla kısmını kendisine mal etmenin bin bir yolunu bildirdi; hem de onlar gibi kendilerini koruyacak kimselere koşup yaltaklıklar yapmak, değerli armağanlar vermek zorunda kalmadan. Esnaf arkadaşları borçlarını güvenilir, ama vadesi biraz uzunca poliçelerle ödeyebileceklerse, o zaman da, “söz anlar adamdır” diyerek noterini gösterir ve Saint Denis Caddesi tüccarlarının dilinde, indirimin zorla yapıldığını anlatmak için, “Allah sizi Guillaume'un noterinin eline düşürmesin” deyişini atasözü haline getirten bu önlem sayesinde, bir çuvaldan ikinci bir öğütme ücreti çekmenin yolunu bulurdu. Uşak tam çekildiği sırada ihtiyar tüccar da birdenbire, dükkânın kapısına dikiliverdi. Mösyö Guillaume, Saint-Denis caddesine, komşu dükkânlara, havaya, tıpkı uzun bir yolculuktan sonra Havre'a ayak basıp Fransa'ya kavuşan bir adam gibi baktı. Kendisi uyurken hiçbir şeyin değişmemiş olduğu kanısına varmak üzereyken, orada nöbet bekler gibi duran yolcu gözüne ilişti; beri yandan, o da kumaş tüccarlarının bu pirini enine boyuna inceliyordu; tıpkı Humboldt'un 2) Güney Amerika'da elektrikli nehir balığını gördüğü zaman yaptığı gibi, Mösyö Guillaume'un ayağında dizden aşağısı olmayan, siyah kadifeden, geniş bir pantolon, çizgili çoraplar, gümüş tokalı, burnu dört köşe iskarpinler; hafifçe kamburlaşmış sırtında da, kullanıla kırmızıya dönmüş beyaz maden düğmelerle süslü, etekleri, yakası hep dört köşe, yeşile çalar çuhadan yapılmış bir giysi. Kırlaşmış saçları kafasının üstüne öyle bir düzenle taranıp yatırılmıştı ki, onu sanki üzerinden yeni saban geçmiş bir tarlaya döndürmüştü. Burguyla delinmiş gibi küçük yeşil gözleri, kaş yokluğundan, hafif bir kırmızılıkla belli olan iki kemerin altında ateş gibi parlardı. Alnında kaygıların çizdiği buruşuklar, giysisinin kırmaları kadar çoktu. Bu rengi uçuk yüz, sahibinin sabırlılığını, ticaretteki açıkgözlülüğünü ve işlerin gerektirdiği bir tür kurnazca açgözlülüğü gösteriyordu. Mesleklerini belli eden görenekleri, giysileri, değerli bir takım gelenekler diye saklayan ve yeni uygarlık dünyası içinde, Cuvier'nin 3) taş ocaklarında bulduğu, tufandan önceki zamanlardan kalma şeyler gibi duran o eski aileler, o dönemde şimdiki kadar tek tük değildi. Guillaume ailesinin reisi de, eski gelenekleri koruyanların en önde gelenlerinden biriydi. Onun eski esnaf kâhyalarını özlemle andığını görenler vardı. Ticaret mahkemelerinin kararlarından söz ederken kesinlikle “konsüllerin ilâmı” derdi. Bu eski alışkanlıklar sayesinde evde ilk kalkan o olur, her Tanrının günü, hiç bıkıp usanmadan, gecikecek olurlarsa azarlamak için üç tezgâhtarın gelmelerini beklerdi. Bu usta tüccarın genç çömezleri, pazartesi sabahları, patronun, pazar günkü eğlencelerinin belirtilerini, izlerini yüzlerinde ve davranışlarında sessiz sedasız bir çabuklukla araştırmasından korktukları kadar hiçbir şeyden korkmazlardı. Fakat o anda yaşlı kumaşçı çıraklarına dikkat etmedi. İpek çoraplı, paltolu delikanlının zaman zaman dükkânın tabelasına, dükkânın ta içine bakışının nedenini anlamaya çalışıyordu. Ortalık iyiden iyiye aydınlandığı için yeşil, eski, ipek perdelerle çevrili, parmaklıklı, içinde başvurulunca yanıtlamaya hazır dilsiz biliciler, kocaman kocaman defterler bulunan özel çalışma odası görülebiliyordu.
« 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 ... 27 »