Ana Sayfa » Cumhuriyet Gazetesi Salı Kitapları » Tristan ve Iseut : 12
- Sen Loonnoislı Tristan'sın, sevgili dayım Morholt'yu öldürensin. O nasıl öldüyse, sen de öyle öl.
Tristan onun kolunu tutmaya çalıştı, ama boşuna; vücudu güçsüzdü, ne var ki kafası hâlâ çalışıyordu. Ustaca konuştu:
- Peki, öleceğim, dedi; ama sonradan pişman olmak istemezsen dinle; kral kızı, şunu bil ki beni öldürmek senin elinde, hakkındır da. Evet yaşamım üzerinde senin hakkın var, çünkü iki kez yaşamımı kurtarıp bana bağışladın. İlkinde, bundan epey önce, Morholt'nun kargısının zehirlediği vücudumdan zehiri attığın zaman kurtardığın yaralı çalgıcı bendim. Genç kız, o yaraları iyileştirdiğin için utanç duyma, ben onları onurlu bir kavgada kazanmadım mı? Morholt'yu alçakça mı öldürdüm? Kendimi savunmayacak mıydım? İkinci kez beni sazlıkların arasından kurtardın. Ejderle, senin için dövüştüm, genç kız… Ama bunları bırakalım; ben yalnızca şunu söylemek istiyorum ki, beni iki kez ölüm tehlikesinden kurtarmış olduğun için yaşamım üzerinde hakkın var. Beni öldürmekle herkesin duasını alıp onur kazanacağını umuyorsan, öldür. Sanırım kahraman saray bakanının kolları arasında yattığın zaman, seni elde etmek için yaşamını tehlikeye koyan, seni almayı hak eden ve savunmasız bir durumdayken bu banyonun içinde öldürdüğün yaralı konuğunu düşünmek sana tatlı gelecek.
Iseut haykırdı:
- Aman ne olağanüstü sözler! Morholt'yu öldüren kimse neden beni elde etmek istedi acaba? Ya! Kuşkusuz, o zaman Morholt nasıl gemisine Cornouailles genç kızlarını almak istediyse, sen de şimdi, gösterişle, Morholt'un bütün genç kızlar arasında en çok sevdiğini alıp tutsağın olarak götürmekle övüneceksin…
Tristan:
- Hayır, kral kızı, dedi. Bir gün, iki kırlangıç Tintagel'e kadar uçup senin altın saçlarından bir tel getirdi. Ben de bu kuşların bana barış ve sevgi getirdiklerini sandım. İşte bunun için denizler aşarak seni almaya geldim. İşte bunun için canavara ve zehirine göğüs gerdim. Bak şu giysilerimin altın işlemeleri arasına geçirilen şu saç teline; altın ipliklerin rengi karardı, saçın altın rengi, parlaklığını yitirmedi.
Iseut, koca kılıcı bıraktı, Tristan'ın giysisini eline aldı. Altın saç telini orada gördü, uzun süre sustu; sonra barış anlamında konuğunu dudaklarından öptü ve ona değerli giysiler giydirdi.
Baronların toplandığı gün, Tristan, Iseut'nün uşağı Perinis'i gizlice gemiye yolladı, arkadaşlarına zengin bir kralın elçilerine yaraşacak gibi giyinip kuşanmaları, saraya da öyle gelmeleri için haber saldı. Artık o gün bu serüvenin sona ereceğini umuyordu. Gorvenal, yüz şövalyeyle birlikte, Tristan'ı yitirdikleri için, dört günden beri üzülüp duruyorlardı. Haberi alınca pek sevindiler. Şövalyeler bir sürü İrlandalı baronun toplanmaya başladığı salona, birer birer girdiler, aynı sırada arka arkaya yer aldılar. Kırmızı ve erguvan rengi ipekli giysileri değerli taşlarla donanmıştı. İrlandalılar birbirlerine, “Bu kibar efendiler, kimler acaba?” diye soruyorlardı, “Tanıyan var mı? Şu görkemli mantolarına bakın, samur kürklerle, sırmalı işlemelerle nasıl süslenmiş. Bakın kılıçların kabzalarında, giysilerinin tokalarında, yakutlar, gök zümrütler, yeşil zümrütler, daha adını bilmediğimiz bir sürü taşlar nasıl parıldıyor. Böyle görkem nerede görülmüş? Bu senyörler nereden geliyor? Acaba kimin adamları?” Ama yüz şövalye seslerini çıkarmıyor, içeri kim girerse girsin yerlerinden kımıldamıyorlardı.
İrlanda Kralı tahtına oturunca, Saray Bakanı Kızıl Aguynguerran, canavarı öldürdüğünü, tanıkla da dövüşle de kanıtlayacağını ileri sürdü. Iseut'nün kendisine verilmesi gerektiğini söyledi. Bunun üzerine Iseut, babasının önünde eğildi ve “Kral,” dedi, “Burada, sizin saray bakanınızın yalancının, alçağın biri olduğunu ileri süren bir adam var.
« 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 ... 70 »