Ana Sayfa » Yolculamak » Yalnız Gezerin Düşlemleri : 23
hizmetçilerinden başka görüşecek kimse olmadığı halde yaşardım. Bana gerekli olan da buydu. O iki ayı ömrümün en mutlu zamanı diye anarım; öylesine mutluydum ki başka hiçbir şey istemez, yalnızca orada yaşamış olmakla yetiniyordum.
Bu mutluluk neydi; verdiği zevk nasıl bir zevkti? Orada geçirdiğim yaşamı anlatarak çağdaşlarıma, bunun gizini bulmalarını salık veririm. Bütün tadıyla duymak istediğim zevklerin başlıcası, o değerli “farniente” (*) olmuştur ve gerçekten orada oturduğum sürece yaptıklarım, kendisini hiçbir şey yapmamaya adamış bir adamın nefis ve gerekli uğraşıdır.
İzinsiz ve kimseye görülmeksizin çıkamayacağım, çevremdeki insanlar dışında hiç kimseyle görüşemediğim ve sonuç olarak kendime sarıldığım bu yerde kalmama seve seve izin verecekleri beklentisi, bundan sonra eskisinden daha rahat yaşamak umudunu da veriyordu ve buraya yerleşmeye bol bol vaktim olduğunu düşünerek, bu konuda hiçbir girişimde bulunmuyordum. Birdenbire, yalnız ve sanki çıplak olarak getirildiğim bu yere birer birer kâhya kadınımı, kitaplarımı ve eşyamı da getirttim; sandıkları açmayarak olduğu gibi bıraktım ve ömrümün sonuna dek oturmayı tasarladığım evde, yarın ayrılacağım bir handa yaşar gibi yaşadım. Burada bulduğum çevre öylesine rahattı ki, nasıl bir düzen kurarsam kurayım, bu rahatı bozmak olurdu. Zevklerimden en büyüğü kitaplarımı sandıklarda bırakmak ve yazı takımım olmamasıydı. Aldığım anlamsız mektuplara yanıt vermek zorunda kalınca vergi memurunun kalem takımını kullanır ve bir daha kullanmayacağımı umarak hemen geri verirdim. Odamı o boş kâğıt ve kitaplarla dolduracağım yerde, çiçek ve otlarla dolduruyordum; çünkü şimdi, Ivernois'daki hekimin aşılamasıyla çok geçmeden alışkanlık olan bitkibilime tutulmuştum. Çalışmak değil, eğlenmek istediğimden bir tembele yarar eğlenceler arıyordum. “Flora petrinsularis”ten söz etmeye, adanın bütün bitkilerini tanımlamaya kalkıştım. Hiçbirini unutmayacaktım ve onları, ömrümün sonuna dek beni uğraştıracak ayrıntılarla anlatacaktım. Derler ki, Alman'ın biri limon kabuğuyla ilgili bir kitap yazmış; ben de çayırlardaki yosunla ilgili bir kitap yazabilirdim; betimlenmedik ne bir ot parçası, ne de küçücük bir bitki kalsın istiyordum. İşte bu güzel amaca uyaraktır ki her sabah, hep birlikte yaptığımız kahvaltıdan sonra elimde bir büyüteç, kolumun altında “Systema Naturae” kitabını taşıyarak, adanın bir bölgesini gezmeye giderdim (adayı mevsimine göre dolaşmak için küçük küçük karelere bölmüştüm.) Bitki yapıları ve oluşumları ve bir de meyvalanmada erkek ve dişi öğelerin o tarihlerde benim için yepyeni etkinliği konusundaki gözlemlerden aldığım zevk ve sevinç kadar garip bir şey olamaz. Her yerde raslanan bitki türlerinin üreme özelliklerini incelerken sanki kendimden geçiyor; daha az bulunanları da bulacağımı umuyordum. Ballıbabagiller türünün uzun erkek organlarının (etaminlerin) çatallaşması, ısırganla yapışkanotunkilerin esnekliği, akına çiçeğinin yemişiyle şimşir ağacındaki küçük kılıfın patlaması, döllenmenin bin türlü küçük oluşumları, beni zevk içinde bırakıyordu ve herkese “Habacuc'u okudunuz mu?” diye soran La Fontaine gibi önüme gelene şefeviyenin boynuzlarını görüp görmediklerini soruyordum. İki üç saat sonra, yağmur yağarsa öğleüstü, oyalanmak üzere demetlerle eve dönüyordum. Öğle olmadan da, vergi memuru, karısı ve Thérèse'le birlikte, onların gündelikçilerini ziyarete gider, çoğu kez onlara şöyle bir yardım ediverirdim. Ziyaretime gelen Bernliler beni büyük ağaçlara tırmanmış, yemişle doldurduğum torbayı bir ipin ucunda aşağı saldırırken seyrederlerdi. Sabah saatlerinde yaptığım beden eğitimi ve bunun verdiği keyifle rahat yemek yiyor, dinleniyordum. Ama yemek uzayıp da güzel hava beni dışarı çıkmaya çağırdığında, artık beklemeyerek sofradan kalkar, bir sandala atlar ve sular durgunsa gölün ortasına dek gider, orada sandalın içine uzanır, gözlerimi gökyüzüne diker ve saatlerce suyun üstünde akıntıya göre sürüklenirdim; o aralık bin türlü karışık ama tatlı düşlemlere dalardım; bunlar, belli bir konuda olmamakla birlikte, yaşamın zevkleri denen şeylerin en güzelinden daha güzeldi. Güneşin batmaya yüz tutması, bana eve dönme zamanının geldiğini anımsatınca, adadan çok
« 01 ... 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 ... 49 »