Ana Sayfa » Yolculamak » Yalnız Gezerin Düşlemleri : 24
uzaklaştığımı ve ortalık kararmadan oraya varmak için var gücümle çabalamam gerektiğini anlardım. Kimi zaman da, suya açılacak yerde adanın yeşil kıyılarını boylamaktan hoşlanırdım; buraların duruluğu ve serin gölgeleri beni kaç kez dalmaya kışkırtmıştı; ama, sandal gezintilerimin çoğunda büyük adadan küçük adaya gidiyor, günün yarısını orada geçiriyordum; kimileyin söğütler, siyah akçaağaçları, pireotları ve daha türlü türlü fidanlar arasında dolaşır, kimileyin de yabani kekik, çim, çiçek ve eskiden dikilmiş evliyaotu ve yoncayla örülmüş olan kumlu tümseklerin üstüne çıkardım; bunlar, kimseden zarar görmeyerek ve kimseye zarar vermeyerek üreyebilecek tavşanların yerleştirilmesine pek elverişliydi. Bunlardan vergi memuruna söz ettim; o da Neuchâtel'den erkek ve dişi tavşanlar getirtti. Adamın karısıyla kız kardeşlerinden biri, Thérèse ve ben, hayvanları götürüp küçük adaya yerleştirdik; ben ayrılmadan önce üremeye başlamışlardı; kışın soğuğuna dayanabilmişlerse epey çoğalmışlardır. Bu küçük tavşan topluluğunun kurulması, bir bayram oldu. Belki de, Argo gemicilerinin kılavuzu bile, arkadaşlarımla tavşanları büyük adadan küçük adaya götüren benden çalımlı olmamıştır. Vergi memurunun sudan korkan ve deniz tutan karısının bile, benimle birlikte, çekinmeden sandala bindiğini ve hiç korkmadığını öğünerek anlattım.
Göl sandalla gezilemeyecek denli dalgalı olduğu zamanlar, öğleden sonrayı adanın şurasında burasında ot toplamakla geçirirdim; kimileyin ıssız ve güzel köşelerde oturur, kendimi doya doya düşlemlerime bırakır; kimileyin genel görünüme egemen olan yerlere ya da tepelerin birine yerleşerek, bir yandan yakın dağlarla sarılmış, öte yandan da daha engin dağlara dek uzanan verimli ve zengin ovalara, kıyılarla gölün görkemli görünümüne bakardım.
Akşam olurken adanın tepelerinden inip gölün kıyısındaki çalılıkların gizli bir yerinde dinlenirdim. Orada, dalgaların gürültüsü ve suyun çalkalanması bütün dikkatimi çekip, ruhumda başka çalkalanmaların oluşmasını engeller; beni doyulmaz hülyalara daldırırdı. Orada gece oluncaya dek kalırdım. Suyun gidip gelişinin güzel ve bitmez tükenmez hışırtısı (ara ara çoğalarak kulağımı boyuna dolduran hışırtısı), beni rahatsız eden düşünceleri engelleyen düşlemin yerini tutar ve düşünmek güçlüğüne katlanmadan yaşadığımı duyumsama zevkini sağlamaya yeterdi. Ara sıra, bu suların görünümünden aldığım esinle, ömrümüzdeki kararsızlıkla ilgili kısa düşüncelere dalardım. Ancak o hafif izlenimler, sandalımı sallayan düzenli devinimle yiterdi.
Akşam yemeğinden sonra, hava güzelse gölü seyretmeye, serinliği duymaya giderdik. Köşkte bir süre dinlenir; gülüşüp konuşur; şimdikilerden kesinlikle daha güzel olan eski şarkıları söyler ve sonunda geçirdiğimiz günden hoşnut, ertesi günün de ona benzemesi dileğiyle gidip yatardık.
Beklenmeyen sıkıcı konuklar bir yana bırakılırsa, adada yaşadığım sürece zamanımı böyle geçirdim.
Aradan on beş yıl geçtiği halde, bu tatlı yaşamı anımsadıkça, derin bir özlem duyuyorum; oranın, böylesine sürekli ve yeğin özlem duymama yol açacak nesi vardı ki?
Uzun süren ve sürekli değişiklikler içinde geçen ömrümde, en zevkli dönemlerin, belleğimde saklanan en çekici, en dokunaklı anılar olmadığına tanık oldum. Bu kısa coşku ve kendinden geçme anları -az ya da çok bunların ateşli anlar olmaları yüzünden- yaşamın türlü aşamalarında ortaya pek az çıkan noktalardır. Bunlar, bir ruh durumu oluşturamayacak denli az görülür ve geçicidir; özlemini duyduğum mutluluksa, gelmesiyle gitmesi bir olan dakikalardan çok, kendinde hiçbir canlılık taşımadığı halde uzamasıyla mutluluğa eriştiren sıradan ama sürekli bir durumdur.
« 01 ... 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 ... 49 »