Ana Sayfa » Yolculamak » Yalnız Gezerin Düşlemleri : 46
Karşımda davalarını savunan bu küçük kızlar, içlerinde bir tek güzeli bulunmadığı halde, sevimlilikleriyle bana çirkinliklerini unutturduklarını görme fırsatını verdiler.
Sonunda birbirimizden pek hoşnut ayrıldık. O gün, anısını en çok hoşnutlukla anımsadığım günlerden biri oldu. Eğlence aslında pek pahalıya gelmemişti; olsa olsa otuz meteliğe mal oldu; bu parayla yüz franklık sevinç satın aldım. Gerçekten, eğlence parayla değildir; dahası, bakır meteliği altın paraya yeğler. O çocuklara yeniden raslamak umuduyla aynı yere aynı saatte birkaç kez daha geldim; ama onları bir daha göremedim.
Bu, aşağı yukarı benzer bir başka eğlenceyi anımsatır bana; ama o daha eskiden olmuştur. Zenginler ve yazın adamları arasına düştüğüm ve zavallı eğlencelerine katılmak zorunda kaldığım üzüntülü dönemimdeydi. Ev sahibinin yortu günlerinde Chevrette'de bulunuyordum. Bütün aile toplanmıştı. Kutlama töreninin pek parlak olması için her şey yapıldı; sahne oyunları oynandı, şölen verildi, fişekler atıldı. Soluk almaya zaman yoktu; eğlence değil, bir tür avunmaktı. Akşam yemeğinden sonra ana yolda gezmeye çıkıldı; orada da panayırımsı bir şey kurulmuştu. Dans ediliyordu; beyler, gönül indirerek köylü kadınlarla dans ettiler; ama hanımlar buna aldırmadılar. Baharlı ekmek de satılıyordu. Aramızdan bir delikanlı, bu ekmeklerden alıp halka doğru fırlattı. Ayak takımının atılması, dövüşmesi, çekişmesi öyle hoşa gitti ki herkes o eğlencenin sürmesine yardım etti. Böylece ekmekler havada uçuştu, oğlanlarla kızlar koşuştu, üşüştü. Bu görünüm seyircileri pek keyiflendiriyordu. Ben de, onlar kadar hoşlanmadığım halde, anlamsız bir uysallığa kapılarak ötekiler gibi keyiflenir göründüm. Ama o insanları birbirini ezmeye kışkırtmak için kesemi boşaltmaktan sonunda bıkarak uzaklaştım ve kendi kendime panayırı dolaştım. Elden çıkarmak istediği on iki kadar cılız elmanın başında bekleyen bir küçük kızın çevresini alan beş altı Savualıya rasladım. Bunlar kızcağızı elmalarından kurtarmak istiyorlardı. Ama hepsinin serveti ancak iki üç metelik tutuyordu ki onunla elmaların değerini ödeyemezlerdi. Bu durum hoşuma gitti; elmaların parasını vererek oğlanlara dağıttım. O zaman çocukluk saflığının sevinçle karışması ve çevreye yayılması gibi, yüreği en çok etkileyen bir olaya tanık oldum: seyirciler de o sevince katıldılar; bu denli ucuza pay aldığım sevinci sağlamam da ona büsbütün değer vermişti.
Şu zevkimi az uzaktakilerle karşılaştırırken, temiz ve doğal hazları aşağı görmekten ve onlarla alay etmekten başka bir şey olmayan zengin eğlenceleri arasındaki farkı iyice gördüm. Çamura bulanmış, ayaklar altında ezilmiş birkaç ekmek parçasını paylaşmak için dövüşen bu düşkün insanları seyretmekten nasıl bir zevk alabilirlerdi?
Bense, bu gibi fırsatlarda duyduğum yüksek hazzı düşündüğümde, onun iylik isteğinden çok, hoşnut yüzler görmek zevki olduğunu gördüm. Böyle bir görünümün, benim için bir büyüleyiciliği var ki, yüreğime dek işlemekle birlikte, salt bir “tutku”dan ortaya çıkmış gibidir. Neden olduğum hoşnutluğu göremezsem (verdiğime emin olsam bile) doyurulmuş sayılmam. Dahası, hatta bu, ondaki payıma bağlı dahi olmayan, çıkar sağlamayan bir zevktir: Örneğin halk bayramlarında beni her zaman, neşeli yüzler görme olanağı çekmiştir. Oysa neşeli olduğu ileri sürülen, ama eğlencelerinde pek az neşe görülen Fransa'da o bakımdan hep aldanmışımdır. Eskiden, halkın dans etmesini seyretmek için sık sık koltuk meyhanelerine giderdim; ama bu danslar öyle keyifsiz, tavır ve edası öyle uyuşuk ve beceriksizceydi ki keyifleneceğime üzgünleşirdim. Ama, gülmenin kötücüllük ya da alaycılıkla karışmadığı Cenevre ve İsviçre'de her şey, bayramın sevincini ve neşesini taşır. Düşkünlük, orada iğrenç görünümünü dışarı vurmaz. Zenginlik de yüceliğini sergilemez. Gönençle gönül birliği ve kardeşlik, herkesi neşelenmeye çağırır. O saf hava içinde birbirini tanımayanlar tanışır, sarmaş dolaş olur, o günün keyfini çıkarmaya
« 01 ... 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 »