Ana Sayfa » Yolculamak » Yeniyetmelik : 04
Filip, önce dizginin birini, sonra ötekini verdi. Sonunda dizginlerin hepsi, altısı da kırbaçla birlikte elime geçti.
Sevincim sonsuzdu. Her yönden Filip'e benzemeye çalışıyor, ona:
- “İyi mi?” diye soruyordum. Benden pek hoşnut olmadığı anlaşılıyordu. Bir atın fazla yük altında kaldığını, öbürünün hiç güç harcamadığını söyleyerek dirseğini göğsüme dayadı ve dizginleri elimden aldı.
Sıcak gittikçe artıyor. Gökte sabun köpüklerini andıran beyaz bulutlar, balonlar gibi yükseliyor, şişiyor, birbirleriyle birleşerek koyu kurşuni gölgelere dönüşüyordu. Ufak bir çıkınla şişeyi tutan bir el, kupanın penceresinden uzandı. Vasiliy, şaşılacak bir çeviklikle arabayı durdurmadan yere atlayarak bize börek ve şıra getirdi.
Dik inişlerde hepimiz arabalardan iniyor, bazen birbirimizle yarış ederek köprüye kadar koşuyorduk. Bu arada Vasiliy ile Yakof tekerlekleri frenleyerek, araba tam devrileceği anda desteklemeye güçleri yetecekmiş gibi iki yandan kupayı tutuyorlardı.
Daha sonra Mimi'nin izniyle Lüboçka veya Katinka yaylıya, Volodya veya ben kupaya yerleşiyoruz. Bu yer değiştirme kızların pek hoşuna gidiyor; çünkü kızlar haklı olarak yaylıyı daha neşeli buluyorlar. Bazen günün sıcak saatlerinde koruluktan geçerken, arabadan geride kalarak yeşil otlar topluyor, yaylıda çardak yapıyorduk. Gezici çardak biçimini alan yaylı, bütün hızıyla kupaya yetişiyor, bu anda Lüboçka sevinç duyduğu zamanlarda yinelemeyi hiç unutmadığı ve atmaktan hoşlandığı ince, keskin bir sesle bağırıyordu.
İşte yemek yiyeceğimiz, dinleneceğimiz köy. Yavaş yavaş duman, katran gibi köy kokuları; konuşma, ayak, tekerlek sesleri gelmeye başladı. Çıngıraklar artık ovadaki gibi çınlamıyor, yolun iki yanında damları otla örtülü, oyma tahta merdivenli, kırmızı yeşil kepenkli, bazılarında meraklı kadınların yüzleri görünen küçük pencereli evler bir görünüyor, bir yitiyordu. Üstlerinde gömlekten başka bir şey olmayan oğlanlı kızlı köy çocukları, gözlerini açıp ellerini uzatarak kımıldamadan yerlerinde duruyor yahut Filip'in korkutucu tavırlarına bakmayarak çıplak ayaklarıyla tozlar içinde arabanın arkasına bağlı olan bavullara tırmanmaya çalışıyorlardı. İşte kızıl saçlı hancı yamakları, okşayıcı sözler ve davranışlarla birbirlerini bastırarak gelip geçeni kandırmaya çalışıyor, arabanın iki yanında koşuşuyorlardı. Duuurr!!! Kapı gıcırdıyor, dingiller kapıya çarpıyor, avluya giriyoruz.
Oh!.. Şimdi dört saat dinlenecek, istediğimizi yapabileceğiz.
Batıya doğru ilerleyen güneşin yandan düşen kızgın ışıkları, ensemi, yüzümü dayanılmayacak kadar yakıp kavuruyor, arabaların kızmış olan yanlarına el değdirilmiyordu. Yoldan yükselen koyu bir toz havayı kaplıyor, onu dağıtacak en hafif bir rüzgâr bile esmiyordu. Önümüzde hep aynı uzaklıkta, Yakof'un kasketi, arabacının şapkası, ara sıra salladığı kamçısı görünen kupanın tozlanmış gövdesi tekdüze sallanıyordu.
Ne yapacağımı bilmiyordum. Ne yanımda uyuklayan Volodya'nın tozdan kararmış yüzü, ne Filip'in omuzlarının kımıldanması, ne de arabamızın bir dar açıyla ardımıza düşen ve bizimle birlikte ilerleyen gölgesi beni eğlendiriyordu. Bütün dikkatim, uzaktan seçebildiğim kilometre taşlarına, gökyüzünde biraz önce serpilmiş gibi duran, şimdi birleşerek korkunç kara renklere bürünüp iç daraltan, kocaman bir biçim alan bulutlara çevrilmişti. Ara sıra uzaklardan gök gürültüsü duyuluyordu. Bu son durum, bir an önce hana varmak için duyduğum sabırsızlığı artırıyordu. Fırtına bana, anlatılmaz, ağır bir sıkıntı, korku veriyordu.
« 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 ... 45 »