Ana Sayfa » Yolculamak » Yeniyetmelik : 06


YENİYETMELİK

LEV TOLSTOY

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 59


durmak zorunda bıraktı, arkasından öyle korkunç bir gök gürültüsü duyuldu ki, bütün gök kubbenin üzerimize yıkıldığını sandık. Rüzgâr gittikçe artıyor, atların yeleleri, kuyrukları, Vasiliy'in kaputu, araba örtüsünün uçları güçlü rüzgârın vuruşlarıyla hep aynı yana doğru dalgalanıyordu. Arabanın deri körüğüne iri bir yağmur tanesi düştü. Arkasından ikinci, üçüncü damlalar düştü; sonra birdenbire üstümüzde trampet çalınıyormuş gibi hızlandı, çevre, yağmurun sürekli gürültüsüyle doldu. Vasiliy'in kollarının deviniminden para kesesini çözdüğünü anladım. Dilenci: “Tanrı rızası için bir sadaka” diye istavroz çıkarmalarını, eğilmelerini bırakmayarak, tekerleklerin altına girecek kadar arabanın yakınında koşuyordu. Sonunda bir bakır kuruş, yanımızdan geçerek yere düştü. Zayıf kollarını bacaklarını örten sırılsıklam olmuş gömleğiyle yol ortasında rüzgârdan sallanarak şaşkın şaşkın duraklayan zavallı yaratık, gözümden yitti. Yağmur güçlü rüzgârın etkisiyle yan yan, bardaktan boşanırcasına yağıyordu. Vasiliy'in sırtından inen sular, arabanın örtüsünde toplanan bulanık su birikintisine sel gibi akıyordu. Önce küçük yuvarlaklar biçiminde toplanan tozlar, sonradan tekerleklerin yoğurduğu sulu bir çamura dönüştü. Sarsıntılar azaldı, çamur içindeki araba izlerinden, bulanık seller akmaya başladı. Şimşeklerden çıkan ışıklar daha zayıf, daha geniş bir alanı aydınlatıyordu. Aralıksız yağan yağmurun sesinden, gök gürlemeleri eskisi kadar işitilmiyordu. Neden sonra yağmur seyrekleşti; kara bulut parçalanarak dalgalı bulutlara ayrıldı. Güneşin bulunduğu yer aydınlanmaya başladı, bulutun kuzguni renkli kıyısından göğün mavi bir parçası azıcık göründü. Bir dakika sonra güneşin titrek ışığı, yoldaki su birikintilerinde, elekten geçiyormuş gibi düz, ince yağan yağmurun çizgilerinde, yol kıyısındaki yıkanmış parlak otlarda ışıldıyordu. Kara bulut eskisi gibi göğün karşı yanını korkunç bir biçimde kaplıyordu. Ama artık ondan korkmuyordum. İçimdeki ağır korkunun yerini, anlatılamayacak kadar hoş bir yaşama duygusu kaplıyor; ruhum, tazelenen, neşelenen doğa gibi sevinçle doluyordu. Vasiliy kaputunun yakasını indirdi, kasketini çıkarıp silkeledi. Volodya dizlerimizdeki araba örtüsünü kaldırdı. Ben de arabadan başımı çıkarıp güzel kokulu taze havayı kana kana içime çektim. Arkasında bavulların bağlı bulunduğu kupanın yıkanmış parlak gövdesi önümüzde sallanarak ilerliyor, atların sırtları, koşumları, tekerleklerin lastikleri, hepsi ıslanmış, güneşte cilalanmış gibi parlıyordu. Yolun bir yanında güzden ekilmiş, yer yer sel yolları bulunan, toprakları ıslak, yeşillikleri parlayan, gölgeli bir halı gibi ufka kadar serilmiş uçsuz bucaksız bir tarla vardı. Öteki yanında ceviz, yaban akdiken fidanlarıyla karışmış bir akçakavak korusu, sonsuz bir mutluluğa kavuşmuş gibi kıpırdanıyor, yıkanmış dallardan, yerdeki geçen yıldan kalan kuru yapraklara yavaş yavaş yağmur damlaları süzülüyordu. Her yanda tepeli tarla kuşları, neşeli ötüşleriyle uçuşup duruyorlardı. Islak çalılıklardan küçük kuşların telaşlı devinimleri duyuluyor, koruluk içinden guguk kuşunun sesi geliyordu. İlkyaz fırtınasından sonra çok hoş olan ormanın, kayın ağacı, menekşe, çürük yaprak, mantar, yaban akdiken kokularında, insanı büyüleyen öyle bir şey vardır ki, arabada oturamıyor, basamaklardan atlayarak yağmur tanelerinin ıslatmasına bakmadan koruluğa doğru koşuyor, yaban akdikenin ıslak, çiçekli dallarını koparıp yüzüme çarpa çarpa hoş kokusunu içiyordum.
Çizmelerime yapışan büyük çamur parçalarına, çoraplarımın çoktan beri ıslak olmasına karşın, çamurlara bata çıka kupanın penceresine doğru koştum, birkaç yaban akdiken dalı uzatarak:
- Lüboçka.. Lüboçka… bakın ne hoş, diye bağırdım.
Kızlar bağrışıyor, çığlık koparıyorlardı. Mimi de, oradan çekilmemi, yoksa kesinlikle arabanın altına gireceğimi, söylüyordu bağırarak. Ben de:
- Bir kere kokla da bak ne güzel, diye yineliyordum.

III - YENİ UFUKLAR

Katinka yaylıda yanıma oturmuş, güzel başını eğerek tekerleklerin altında uzayıp giden tozlu yola dalgın dalgın bakıyordu. Ben de konuşmadan ona bakıyor, pembe yüzünün ilk kez gördüğüm ve hiç de çocukça olmayan üzgün anlatımına şaşıyordum.
«   01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   ...    45   »