Ana Sayfa » Yolculamak » Yeniyetmelik : 09


YENİYETMELİK

LEV TOLSTOY

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 59


Okuyucularım, yaşamın belli bir döneminde görüşlerinizin tümüyle değiştiğini, şimdiye kadar gördüğünüz bütün eşyaların, birdenbire size, bilmediğiniz yanlarını çevirdiklerini, bilmem hiç fark ettiniz mi?.. Yolculuğumuzda duyduğum bu ruh değişikliğini, ilk gençliğimin başlangıcı diye kabul ediyorum.
Dünyada yaşayan yalnızca bizim ailemiz olmadığını, bütün ilgilerin yalnızca bizim çevremizde dönmediğini, bizimle hiç ilgisi olmayan, bizi hiç düşünmeyen, hatta bizim varlığımızdan haberi olmayan insanların bambaşka bir yaşamı olduğunu ilk kez olarak açıkça anladım. Kuşkusuz, bunların hepsini eskiden de bilirdim, ama şimdiki gibi anlayarak, bilerek değil.
Bir düşünce, belli bir biçimde kanıya dönüşür. Çoğu zaman hiç beklenmeyen, aynı kanıya varmak için diğer düşüncelerin geçtiği yollardan değil, bambaşka bir yoldan geçebilir. Katinka ile aramızdaki, bana dokunan, onun gelecek yaşamı üzerinde beni düşüncelere sürükleyen konuşma, düşüncelerimin kanıya dönüşmesi için bir vesile olmuştu. Evlerinin her birinde hiç olmazsa, bizimki kadar kalabalık bir ailenin yaşadığı her köyde, her kentte, bir an merakla arabamıza bakan, sonsuza kadar gözlerimizden yiten kadınlara, çocuklara; Petrovskoye'de alıştığım gibi selam vermek bir yana, hatta yüzüme bakmaya bile gönül indirmeyen satıcılarla mujiklere baktıkça, kafamda ilk kez şu soru belirdi: “Bizi hiç düşünmeyen, bizim için çalışmayan bu insanlar, neyle uğraşıyor olabilirler?” Bu sorudan: “Nasıl, neyle yaşıyorlar? Çocuklarını nasıl eğitiyorlar? Onları okutuyorlar mı? Onları oynamaya bırakıyorlar mı? Nasıl cezalandırıyorlar?” gibi birçok soru ortaya çıktı.
IV - MOSKOVA'DA
Eşyalar, insanlar üzerindeki görüşlerimin, onlarla ilişkilerimin değişmesi, Moskova'ya gelişimle birlikte daha göze çarpar bir görünüş aldı.
Büyükannemle ilk karşılaştığımızda, onun zayıflamış, buruşmuş yüzünü, fersiz gözlerini görünce kendisine karşı beslediğim derin saygı, korku duyguları, acıma duygusuna dönüştü
Yüzünü Lüboçka'nın başına dayayarak, karşısında sevgili kızının cesedini görüyormuş gibi hıçkıra hıçkıra ağladığı zaman, duyduğum acımak duygusu da sevgiye döndü. Bizi karşıladığı sırada üzüntüsünü görmek beni rahatsız ediyordu. Onun gözünde bir hiç olan biz çocukların, ancak değerli birer anı olduğumuzu anlıyor, yanağıma kondurduğu her öpücüğünde: “O yok… o öldü. Onu bir daha göremeyeceğim!” diye düşündüğünü duyumsuyordum.
Moskova'da bizimle hemen hiç ilgilenmeyen, hep düşünceli görünen, yalnızca yemek zamanlarında siyah giysi veya frakını giymiş olarak yanımıza inen babam, büyük yakaları dışarı taşmış gömlekleriyle, sabahlıklarıyla, kâhyaları ve uşaklarıyla, harman gezintileri ve avlarıyla gözümden çok düşmüştü.
Büyükannemin lala diye çağırdığı, neden olduğunu Tanrı bilir, tam ortasında iplik çizgisi görünen kızıl bir perukayı, iyi bildiğim dazlak, saygıdeğer tepesine yeğleyerek başına geçiren Karl İvanoviç, bana öyle garip, öyle gülünç görünüyordu ki, eskiden bunun nasıl farkına varmadığıma şaştım.
Kızlarla bizim aramızda da gözle görülmeyen bir duvar oluştu. Onların da, bizim de, kendimize göre gizlerimiz vardı. Bana öyle geliyordu ki, onlar günden güne uzanan etekleriyle, biz de subyeli pantolonlarımızla övünüyorduk.
Mimi'ye gelince, ilk pazar günü öğle yemeğine, öyle süslü bir giysiyle, öyle renkli kurdelelerle indi ki, artık köyde olmadığımız, bundan sonra her şeyin başka türlü olacağı derhal anlaşılıyordu.
V - AĞABEYİM
Ağabeyimden ancak bir yaş, birkaç ay küçüktüm. Birlikte büyüdük, okuduk, hep birlikte oynadık. Hiç kimse aramızda büyük küçük farkı gözetmezdi. Ama o sıralarda, Volodya'nın yaşı, yeteneği, eğilimleri nedeniyle arkadaş olamayacağımızı anlamıştım. Öyle sanıyordum ki, Volodya benden üstün olduğunu
«   01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   17   18   19   ...    45   »