Ana Sayfa » Yolculamak » Yol Arkadaşım (Öyküler) : 21


YOL ARKADAŞIM (Öyküler)

MAKSİM GORKİ

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 83


kirletir mi? Asla! Beni ele alalım: Şimdi ben, Avrupa kültürü almış bir insan olarak, yüz rubleye satar mıyım kendimi?
Ve kendini bilen bir insanın nasıl davranması gerektiği konusunda bana çeşitli örnekler verdi. Böylece uzun süre konuştuktan sonra:
- Pavel Petroviç, dedim. Çoktandır şansımı denemek istiyorum ben de. Bu düşünce aklımdan çıkmıyor. Görmüş geçirmiş bir insan olarak bu konuda benden öğütlerinizi esirgemeyin.
- Hım!.. Niye esirgeyeyim… diye karşılık verdi bana. Fakat bir iş adamı olarak karını ve zararını kendine göre hesaplaman gerektiğini de unutma!. Neyse… Obaimov'u tanırsın. Kereste deposundan Vorskla yoluyla hep tek başına döner. Bildiğin gibi, paracıkları da hep üstündedir. Kahyadan haftalık geliri almıştır çünkü. Günde üç yüz rublelik, hatta daha çok satış yaptıklarına göre, gerisini sen hesapla! Ne dersin bu işe?
Düşünceye daldım. Obaimov eski patronumdu. Bir taşla iki kuş vurmuş olacaktım. Hem bana yaptığını ödetecek, hem de iyi bir vurgun vuracaktım.
- İyice bir düşüneyim, dedim.
Pavel Petroviç:
- Zaten başka türlü olmaz, diye karşılık verdi.
Yemelyan sustu; sigarasını ağır ağır parmakları arasında döndürdü. Güneşin son ışınları da hemen hemen sönmüştü. Sadece küçük, pembe bir ışık demeti; gittikçe kararan gökyüzüne tiftik tiftik yayılan yumuşak bir bulutun ucunu süslüyordu. Bozkır kederli, derin bir sessizliğe gömülmüştü. Dalgaların kesiksiz, tekdüze şıpırtısı, bu kederli sessizliği daha da belirginleştiriyordu. Denizin üstünde birbiri arkasına yıldızlar parlamaya başladı. Bunlar o kadar parlak, o kadar ışıl ışıldılar ki, güneyin kadife gibi göğünü süslesinler diye daha dün yapılmışlardı sanki.
“İşte kardeşcik… Bu işi kafamda iyice tasarlayıp aynı gece Vorskla yolu kıyısındaki çalılıklarda pusuya yattım. Kalın bir demir çubuk vardı elimde. Aklımda yanlış kalmadıysa, ekim sonlarında oluyordu bu iş. Gece, bir insanın kalbi kadar karanlıktı… Pusuya yatmak için daha elverişli bir yer bulamazdım. Hemen ilerde, nehrin üzerinde bir köprü vardı. Ucundaki tahtalardan birkaç tanesi eksik olduğu için yayan geçmek zorundaydı buradan. Öylece sinmiş, bekliyordum. İçim o kadar kötülükle doluydu ki, bir değil bin tüccar gelse temizlerdim! Kafamda en ufak bir pürüz yoktu. Bir vuruş, tamam!.. Ya!.. Her şey bu kadar basitti işte! Bütün sinirlerim yay gibi gerilmiş, bekliyordum. Tek bir vuruş! Paralar cebe! Evet! Tek bir vuruş! Bundan daha kolay bir şey olamazdı.
Sen, insan istediği şeyi yapabilir diye düşünüyorsundur belki. Yok kardeşcik, yok! Yarın ne yapacağını söyle bakayım. Saçma! Hangi yöne gideceğini bile söyleyemezsin. Ben orada pusuya yatmış, kereste tüccarının geçmesini bekliyordum. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Öyle bir işle karşılaştım ki, dünyada aklına gelmez.
Baktım, kent yönünden bir gelen var. Elinde bastona benzer bir şey, sarhoş gibi sendeleye sendeleye ilerliyor. Bir yandan da birbirini tutmaz bir şeyler mırıldanıp hıçkırıyor. Biraz daha yaklaşınca ne göreyim: Bir kadın! Evet, bir kadındı bu! Hey gidi kör şeytan!.. Az daha yaklaş da boynunu bir okşayıvereyim! diye düşünürken, o dosdoğru köprüye yürüyüp birdenbire:
«   01   ...    11   12   13   14   15   16   17   18   19   20   21   22   23   24   25   26   27   28   29   30   31   ...    68   »