Ana Sayfa » Yolculamak » Yol Arkadaşım (Öyküler) : 24


YOL ARKADAŞIM (Öyküler)

MAKSİM GORKİ

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 83


yumruk daha indirdim. Gece nezarette kaldım. Sabahleyin salıverdiler. Doğru Pavel Petroviç'in yanına gittim.
Gülerek:
- Nerelerde sürttün? dedi.
Baktım, dünkü adamdı. Fakat yine de yeni bir şey görür gibiydim onda. O güne kadar fark etmediğim bir şey. Olup biteni bir bir anlattım. Beni asık bir yüzle dinledi, sonra:
- Yemelyan Pavlıç! Siz bir budala ve bir hayvansınız, dedi. Defolup gitmek lütfunda bulununuz!
Ne olmuş? Adam haklı değil miydi sanki? Çıkıp gittim. Ya! Başımdan işte böyle bir olay geçmişti kardeşçik!“
Sustu; ellerini boynunda kenetleyip uzandı, gökyüzünü seyretmeye koyuldu. Gök kadife gibi, yıldızlar cıvıl cıvıldı. Dört bir yanımız derin bir sessizliğe gömülmüştü. Dalgaların şimdi daha hafiflemiş, yumuşamış hışırtısı; uykulu, ölgün bir iç çekiş gibi geliyordu kulaklarımıza.
1893
ÇELKAŞ
Limandan yükselen toz bulutu güneyin mavi göğünü karartmıştı. Güneşin kızgın ışınları yeşilimtrak denize ince, boz renkli bir tül perde arkasından geliyor gibiydiler. Deniz de bulanık bir renk almıştı. Kürek vuruşları, vapur çarkları, sağa sola hareket eden Türk filikalarıyla diğer mavnaların keskin omurgaları, su yüzeyinde derin yarıklar açıyordu. Granit yığınlarını andıran dalgalar, üzerlerinde taşıdıkları ağırlığın altında ezilmişçesine inliyor, köpüre köpüre kabararak kıyıyı ve mavnaların bordasını dövüyorlardı. Denizin üstünde binbir türlü pislik yüzüyordu.
Zincir şakırtıları, birbirine çarpan yük vagonlarının çıkardığı gümbürtü, kaldırımın üzerine atılan demir tabakalarının madeni haykırışı, yük arabalarının zangırtısı; kimi zaman tiz bir çığlığı, kimi zaman böğürtüyü andıran vapur düdükleri; hamalların, tayfaların, gümrükçülerin bağırışları; bütün bu sesler tek bir ezgi, bir iş günü ezgisi olarak birleşiyor, kabarıp yükseliyor, limanla gökyüzü arasında bir yerde asılıp kalıyordu.
Kazanç Tanrısı Mercurius'un şerefineydi bütün bu uğultu.
Fakat gemilerden; granit ve demir yığınlarından yükselen sağırlaştırıcı gürültünün arasında insan sesleri güçlükle işitiliyor, cılız ve gülünç kalıyordu. İnsanların kendileri de gülünç ve zavallıydılar. Limandaki gürültünün asıl yaratıcıları onlardı. Ama çevrelerindeki demir yığınlarıyla, üst üste istif edilmiş yük sandıklarıyla, gümbür gümbür öten vagonlarla, yani kendi yarattıkları şeylerle karşılaştırıldıklarında; sırtlarındaki yükün ağırlığı altında iki büklüm, kan ter içinde sağa sola koşup duran bu varlıklar pek gülünç kalıyorlardı. Kendi ürünlerinin tutsağı olmuşlar, kişiliklerini yitirmişlerdi.
Yüzleri gözleri kapkara, toz toprak içinde adamlar, iskeleye yanaşmış kocaman iki geminin ambarına yük taşıyorlardı. Motorları har har çalışan, düdükleri öten, pervaneleriyle suyu köpürten gemiler, hamalların haline gülüyor gibiydiler. Midelerine bir lokma ekmek sokabilmek için mavnaların demirden karınlarını binlerce kilo tahılla dolduran hamal dizileri, insanın içinde hem gülme, hem ağlama duygusu uyandırıyordu. Sıcaktan, gürültüden ve yorgunluktan bunalmış, sırtlarındaki paçavraları sürükleyerek sağa sola koşuşan insancıklarla, kocaman gövdeleri güneş altında parıl parıl parlayan makineler
«   01   ...    14   15   16   17   18   19   20   21   22   23   24   25   26   27   28   29   30   31   32   33   34   ...    68   »