Ana Sayfa » Yolculamak » Yol Arkadaşım (Öyküler) : 25


YOL ARKADAŞIM (Öyküler)

MAKSİM GORKİ

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 83


arasındaki fark korkunçtu. Oysa bu makineleri insanlar yaratmıştı. Üstelik onları harekete geçiren şey de motordan önce yine insan gücüydü.
Gürültü, insanın kulaklarını sağır ediyor; toz, burun deliklerini, gözleri dolduruyor; sıcak, yakıp kavuruyordu. Her yanı öyle bir gerginlik kaplamıştı ki, sanki ansızın bir patlama olacak, hava temizlenecek, rahat soluk alınabilecek, gürültü dinecek, insanı umutsuz bir öfkeyle dolduran bu sinir bozucu kargaşalık yok olup her yerde sessizlik, rahatlık, güzellik egemen olacaktı.
Saat onikiyi vurdu. Son vuruşun titreşimleri de havada kaybolunca, gürültü biraz hafifledi; az sonra da boğuk bir homurtuya dönüştü. İnsan sesleriyle denizin şıpırtısı işitilmeye başlamıştı artık. Öğle paydosuydu.
I
Çalışmayı bırakan hamallar, gürültücü kümeler halinde sağa sola dağıldılar. Satıcı kadınlardan aldıkları öteberiyi yemek için gölgeli köşelere çekildiler. Grişka Çelkaş göründü bu sırada. Limanda tanımayan yoktu bu eski kurdu. Azılı bir ayyaş, becerikli, gözüpek bir hırsız olduğu herkesçe bilinirdi. Kaba kadifeden pantolonu adamakıllı aşınmıştı. Yalınayak ve şapkasızdı. Sırtındaki yırtık pırtık basma mintan; sivri, fırlak kemikleriyle, tunçlaşmış derisini açıkta bırakıyordu. Yer yer ağarmış saçlarının dağınıklığından, yabanıl bir hayvanınkini andıran sivri suratındaki bozuk ifadeden, az önce uyandığı anlaşılıyordu. Kır düşmüş bıyıklarında bir saman çöpü sallanıyordu. Bir başka saman çöpü de sol yanağının tüyleri arasındaydı. Az önce kopardığı küçük bir ıhlamur dalını kulağının arkasına iliştirmişti. Bu uzun boylu, fırlak kemikli adam, sırtını hafifçe eğmiş, limanın taşları üzerinde ağır ağır yürüyor; sivri, gaga burnunu sağa sola çevirerek külrengi gözlerinin soğuk bakışlarıyla hamalları süzüyordu. Arkasına bağladığı ellerinin uzun, eğri büğrü parmaklarını sinirli sinirli oğuşturuyor; burma bıyıkları bir kedininkiler gibi kıpırdıyordu. Burada, kendisi gibi yüzlerce serseri arasında da; bir şahini andıran yırtıcı görünüşüyle hemen göze çarpıyordu. Av arayan yırtıcı bir kuş gökyüzünde nasıl usul usul süzülürse, tıpkı onun gibi rahat, sakin bir tavırla yürüyor; fakat, içinde ne hainlikler kaynadığı ilk bakışta belli oluyordu.
Kömür sepetlerinin gölgesine oturmuş yemek yiyen bir hamal grubunun yanından geçerken; ablak suratındaki kırmızı lekelerden, boynundaki tırnak izlerinden, az önce dayak yediği anlaşılan tıknaz bir delikanlı kalktı; Çelkaş'ın yanısıra yürümeye başlayarak hafif bir sesle:
- İki sandık kumaş kaybolmuş… Gümrük Koruma Memurları arıyorlar, dedi.
Çelkaş delikanlıyı kaygısızca süzerek:
- Eee? diye sordu.
- Esi, mesi yok. Arıyorlar işte. Gerisine aklım ermez.
- Kendilerine bir yardımım dokunur diye, beni mi arıyorlar yoksa?
Çelkaş bunu söylerken eşya ambarına doğru baktı, alaylı alaylı gülümsedi.
Delikanlı:
- Ne halin varsa gör! deyip geri döndü.
- Hey, dur hele! Seni kim ıslattı böyle? Fena pataklamışlar ulan… Mişka'yı gördün mü buralarda?
«   01   ...    15   16   17   18   19   20   21   22   23   24   25   26   27   28   29   30   31   32   33   34   35   ...    68   »