Ana Sayfa » İnanç Kitaplığı » Varidat : 06


VARİDÂT

SİMAVNA KADISIOĞLU ŞEYH BEDREDDİN


Bilginler ruhun soyut varlıklarla bağlantılı olduğunu ve onda olayların yansıdığını söylerler. Bu durum öyle olabilir. Belki de gördüğü onun dışında değildir; fakat uyanık iken düşündükleri rüya olabilir. Halk tabakasının iddia ettiği gibi rüyada görülenler ayrı şeyler değildir. Kişi uyanıkken tasavvur ettiğini uykudayken de görebilir. Dileğim onların söyledikleri değil, benim söylediklerimin doğru olmasıdır. Uyuyan kişi uyanıkken gördüğü, işittiği ve tasavvur ettiğinin dışında bir nesneyi görmez. Kendisine uygun düşeni görür. Şayet gördükleri karşılaştırma ve soyutlarla bağlantı sonucunda tahakkuk etseydi, kişi o halde, daha önce hiç görmediği, duymadığı ve gerek kendisi, gerekse de kendi soyundan olanların gönlünden, hatırından geçirmediği çok güzel şeyler görebilirdi Fakat gerçek böyle değildir. Zira gördükleri, düşüncesi sonucunda oluşturduğu nesnelerdi. Gönül tasavvur yapmaktan hiç bir zaman boş kalmaz. Düşünceler daima uyanıkken ve uyurken insanın aklından geçer. Düşüncelerin arınma ve hallerine göre rüyaya da doğru aktarılması ve hatırlanması mümkündür. Sözün kısası rüya, uyuyan kişinin düşündüklerinden ibaret olup, görüntülere dönüşür. Söylendiğine göre “Ulu Tanrı, ilk önce bir cevher yarattı ve daha sonra kâinatı o cevherden var etti.” Buradaki cevherden maksat, ilk varlığın Hak suretiyle ortaya çıkmasıdır. Yüce Tanrı söylediklerinden daha yücedir ve her şeyi daha iyi bilir.
Şunu bil ki, zikirler ve dualar gönlü matluba Allah'a yönlendirmek içindir ve bir bağlantıdan başka bir şey değildir. Etki yapan yöneliştir. Yönelişten birçok nesne ortaya çıktığı gibi, gaflet ehline saklı kalan hususlar da aydınlanır. Amelsiz iklim, tıpkı imansız bir amel iş ve bedensiz ruh gibidir.
Mütekellimler kelamcılar, Allah her şeye muktedirdir ve istediğini yapabilir derler. Bu da, Allah'ın kâfire küfrü ve zalime zulmü istediği anlamına gelir ve bir anlamda da, küfür ile zulmün onun iradesi ve seçimi ile ortaya çıktığı demektir.
Ebu Ali İbni Sînâ ve benzerleri Allah'ın varlığının kendini gerektirdiğini zatı vacibdir söylerler. Yani onun varlığı kâinatın varlığından değişiktir; fakat kâinata etki yapmıştır demektedirler. Hâlbuki ikisi birbirinden ayrı ve farklıdır; tıpta ateşle su gibi arasında ters etki vardır.
Bu inançların ikisi de yanlıştır ve sırf cehalet ile bilgisizlikten ileri gelmiştir. Allah zalimlerin söylediklerinden münezzehtir. Allah'ın isteği ve seçimi kâinatın isti'dâdına göredir. Ulu Tanrı'nın buyurduğu “Allah istediğini yapar ve dilediğini hükmeder” sözleri, bir şey için ne dilerse, onu yapar anlamına gelmez. Yani tasavvur ve tahayyül edilen, birbirine zıt olan İslâm, küfür, zulüm, adalet, taş, ağaç ve diğerlerinde istediğini gerçekleştirir anlamını taşımaz. Buradan çıkarılan anlam şudur:
Allah'ın isteği ve dileği, o nesnenin isti'dadı doğrultusundadır. İsti'dâdında bulunmayanı istemez ve dilek isti'dada bağlıdır. Kâinatın tümü isti'dâdına göre ortaya çıkmıştır. İrade bu şekilde olup, bunun karşıtı ile ilişkisi yoktur. Allah istediğinden başka bir şey yapmaz ve istediği de isti'dâdın dışına çıkmaz. İstediğini yaparken, nasıl olur da özde ortaya çıkanı yapmasın?
İnsan bazen üzüntüye kapılabilir ve bu üzüntünün sebebini de bilmeyebilir. Hâlbuki bunun bir sebebi olmalıdır, onu bilse üzülmezdi. Fakat onu içinde duyar ve üzülür. Allah daha iyi bilir.
Allah'tan başka ilâh yoktur” sözü, kâinatta ondan başka tapılacak yoktur anlamındadır.
Melek, köpeği bulunan eve girmez” hadisi, sahibinin gönlünde köpek niteliği bulunan kişinin meleklik aşamalarından hiç birinde şansı bulunmadığı anlamındadır.
Allah bilir.
«   01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   ...    24   »