Ana Sayfa » Mesnevî-i Şerif Tercümesi » Mesnevi 1. Cilt : 47


MESNEVI 1. CILT

MEVLANA CELALEDDİN-İ RUMİ


1090. Bu ibret gözüne sahip olan sinek olmaz; ruhu, sûrete lâyık olmayacak derecede yüksek bir zat olur,
Tavşanın geç gelmesinden aslanın incinmesi
Aslanla pençeleşen o tavşan gibi. Onun ruhu, nasıl olur da küçücük cüssesine lâyık olur? Aslan, hiddetle: “ Düşman, altadıcı sözlerle gözümü kapattı. Cebrîlerin hileleri beni bağladı, tahta kılıçları vücudumu yordu.
Bundan sonra ben artık o gürültüyü dinlemem. Onlar hep şeytanların, gulyabanilerin sesleri!
1095. Ey gönül; durma, onları parçala, derilerini yüz. Zaten onlar deriden başka bir şey değildir!” diyordu. Deriden maksat nedir? Renk renk lâflar… su üstündeki, durmalarına imkân olmayan menevişler gibi. Bu söz deri gibidir, mâna onun içi; bu söz, ceset gibidir, mâna, can. Kötü iç'in ayıbını deri örter; iyi iç'i de gayret dolayısıyla Gayb âlemi. Kalemin rüzgârdan, kağıdın sudan olursa ne yazarsan derhal yok olur.
1100. Mânasız söz, su üstüne yazılan yazıdır. Ondan vefa umarsan iki elini ısırarak dönersin (pişman olur). Rüzgâr, insandaki heva ve arzudur. Heva ve hevesten geçersen Tanrı'nın haberi karlı, ondan haber alırsın. Tanrı'nın haberleri çok hoştu; çünkü baştan sona kadar ebedîdir.
Peygamberlerin ululuğundan ve hutbelerinden gayrı padişahların hutbeleri, ululukları, adları, sanları değişir, baki kalmaz.
Çünkü padişahların kuvvetleri hevadandır. Peygamberlerin icazetnameleri ise ululuk sahibi Tanrı'dandır.
1105. Paralara padişahların adlarını kazırlar; Ahmed'in adını ise kıyamete kadar hâkkederler. Ahmed'in adı, bütün Peygamberlerin adıdır. Yüz,elimizde olunca doksan da bizde demektir.
Yine tavşanın hilesi ve gitmede gecikmesi
Tavşan aslana gitmede epeyce gecikti. Yapacağı hileyi kendisince kararlaştırdı. Bir hayli geciktikten sonra aslanın kulağına bir iki sır söylemek üzere yola düştü. Akıl diyarında nice âlimler vardır! Bu akıl denizi ne kadar engindir!
1110. Bizim şu şeklimiz bu tatlı denizde su üzerinde kâseler gibi yüzer. İçi dolu olmadıkça kab, suyun yüzündedir. Dolunca denize batar.
Akıl gizlidir, ortada bir âlem görünüp durur. Bizim şeklimiz; o denizin dalgasından, yahut ıslaklığından ibarettir. Sûret, o denize ulaşmak için neyi vesile ittihaz ederse etsin, deniz; sûreti, o vesile yüzünden daha uzağa atar. Gönül kendisine sır vereni; ok, kendisini uzağa atanı görmedikçe.
1115. Atımı kaybettim sanır, bindiği atı inat ve hırçınlıkla yolda hızlı hızlı koşturur! O yiğit, atını kaybolmuş sanır, bindiği atı inat ve hırçınlıkla koşturmuştur! O sersem bağırır, arar, tarar kapı kapı dolaşır, her tarafı arar, sorar: “ Atımı çalan nerede, kimdir?” Efendi, şu uyluğunun altındaki mahlûk ne? Evet, bu attır; fakat bu at nerede? Ey at arayan yiğit binici, kendine gel!
1120. Can, apaçık olduğundan, pek yakın bulunduğundan görünmez. İnsan, içi su ile dolu, dışı kupkuru küp gibidir.
Kırmızı, yeşil ve sarı. bu üç renkten önce ziyayı görmezsen bunları nasıl görürsün?


«   01   ...    37   38   39   40   41   42   43   44   45   46   47   48   49   50   51   52   53   54   55   56   57   ...    171   »