Ana Sayfa » Mesnevî-i Şerif Tercümesi » Mesnevi 1. Cilt : 92
1986 ncı beyitte de buna işaret edilmektedir.
B. 1973. Eskiden sihirle uğraşanlar, birisinin sevgisini kazanmak için bir nala sevgilisinin adını yazıp ateşe korlar, bazı şeyler okurlardı. Güya bu suretle sevgilinin kararı kalmaz, âşıka ram olurmuş. “ Nalı ateşe-koymak” edebiyatta sevgiye delâlet eder. Bu beyitteki söz, hadîs, yani H. Muhammed'in sözü değildir.
B. 1986 - 1988. 1972 nci beytin izahına bakınız.
B. 1989 - 1991. H. Muhammed'in bazı savaşlarda bütün gece yürüdüğü, sabaha karşı, sabahleyin konaklayıp uyuduğu, bu suretle gün doğup kuşluk çağı geldiği ve sabah namazı vaktinin geçtiği, uyandıktan zaman namazı cemaatle kaza ettikleri rivayet edilmiştir. Yolcunun sabaha kadar yürüyüp sabaha karşı uyku ve istirahat için konaklamasına Arapça “ Ta'ris” denir.
B. 2004. Arapçada milh tuz demektir. Melâhat de tuzluluktur. Yemeğe tuz çeşni verdiği cihetle Melâhat güzellik ve alım mânalarına kullanılagelmiştir. Biz, Melâhat kelimesini kullandığımız halde “ tuzluluk” kelimesini güzellik, şirinlik mânalarına kullanmayız. Azerîlerde ise “ tuzlu kişi” güzel ve melih adam yerine kullanılır H. Muhammed'in “ Ben, kardeşim Yusuf'tan daha melihim, Yusuf benden daha güzeldi” dediği rivayet edilmiştir.
B. 2096. Eyyub Peygamber, Tanrı tarafından sınanıp birçok belâlara uğradıktan sonra hastalanmış, vücudu yaralar, bereler içinde kalmıştı. Sonra ona “ Ayağını yere vur. Şu yıkanacak soğuk çeşme; şu kaynak da içilecek su” denmiş (sure: 73 Sâd, âyet: 42). O da ayağını yere vurmuş, yerden çıkan iki kaynağın birinde yıkanmış, vücudundaki hastalıklar iyileşmiş, öbüründen içmiş, içindeki hastalıklar geçmişti.
(2101 - 2800 Beyitler)
Bu âlemle bu âlemin yolu meydanda olsaydı dünyada pek az kimse, ancak bir lâhzacık kalırdı.
İhtiyar çalgıcıya “ Burada kalmaya tamah etme, mademki ayağından diken çıkmıştır, haydi git” diye emir gelmekte.
Canı ise orada, Tanrı'nın rahmet ve ihsanı meydanında “ Durakla, bekle” demekteydi.
Hâtif'in ruyada Ömer'e “ Beytülmalden şu kadar mal al, mezarlıkta yatan o adama ver ” demesi
O sırada Hak Ömer'e bir uyku verdi ki kendini uykudan alamadı.
2105. “ Bu mûtat bir şey değildi. Bu uyku, gayb âleminden geldi. Sebepsiz olamaz” diye taaccüpte kaldı. Başını koydu, uyudu. Rüyasında hak tarafından bir ses geldi, bu sesi ruhu duydu. O ses öyle bir sesti ki her sesin nağmenin aslıdır. Asıl ses odur, o sesten başka sesler, aksi sedadır. Türk, Kürt, Zenci, Acem, Arap bütün milletler kulağa, dudağa muhtaç olmadan bu sesi anlamışlardır. Hattâ Türk, Acem ve Zenci şöyle dursun… o sesi dağlar taşlar bile işitmiştir.
2110. Her dem Tanrı'dan “ Elestü” sesi gelir, cevherlerle arazlar da o sesten var olmaktadırlar.
Gerçi bunlardan zâhiren “ Belâ” sesi gelmezse de onların yokluktan gelmeleri, var olmaları “ Belâ” demeleridir.
Ağacın, taşın anlayışını söyledim ya. Hemen şimdicik bunu anlatan şu hikayeyi dinle!
« 01 ... 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 ... 171 »