Ana Sayfa » Rus Edebiyatı Klasikleri » Ana : 05
Anası yaklaştı, yanına oturdu, oğlunu kucaklayıp başını göğsüne bastırdı. Oğlan, elini anasının omuzuna dayayıp geri itti ve:
«Hadi bakalım, ana, kıpırdan biraz!» diye bağırdı. Kadın Pavel'in direncini kırdı, hüzünlü ve okşayıcı bir sesle:
«Bacaksız budala!» dedi. Pavel homurdandı:
«Sonra, pederin piposunu ver, tütün içeceğim…» Dili zor dönüyordu ağzında.
İlk kez sarhoş olmuştu. Alkol, vücudunu zayıflatmış, ama bilincini yok etmemişti! Bir soru dolaşıp duruyordu kafasında:
«Sarhoş muyum?.. Sarhoş muyum?..»
Anasının okşamaları onu utandırdı, gözlerindeki hüzün ise duygulandırdı. Canı ağlamak istiyordu. Bu isteği yenmek için, olduğundan daha sarhoş gösterdi kendini.
Ana, birbirine karışmış, terden ıslanmış saçlarını okşuyor, tatlılıkla konuşuyordu.
«Bunu yapmamalıydın…»
Oğlanın içi bulandı. Arka arkaya şiddetli kusmalardan sonra, ana onu yatağa yatırdı, solgun alnına ıslak bir havlu koydu. Oğlan kendine geldi biraz, gelgelelim çevresindeki her şey dönüyordu, göz kapaklan kurşun gibiydi, ağzında tiksindirici ve acı bir tat vardı. Kirpikleri arasından anasının büyüyen yüzüne bakıyor, kafasından karmakarışık düşünceler geçiyordu:
«Benim için daha çok erken, ötekiler içiyorlar, ama onlara bir şey olmuyor. Bense… içtim mi kusuyorum…» Anasının tatlı sesi çok uzaklardan geliyordu sanki: «İçmeye başlarsan beni nasıl geçindirebileceksin?..» Gözlerini yumdu: «Herkes içiyor…» dedi.
Palegeya içini çekti. Hakkı vardı oğlanın. Meyhaneden başka gidilecek yer yoktu keyiflenmek için. Kadıncağız bunun böyle olduğunu bilirdi bilmesine ya, yine de şu karşılığı verdi:
«Sen içme! Baban senin payına da çok içti. Ve bana çok acı çektirdi… Biraz acımalısın anana…»
Pavel bu hüzünlü ve tatlı sözleri dinliyordu. Anasının hep dayak yeme kaygısı içinde geçen silik, sessiz yaşantısını anımsıyordu. Son zamanlarda, babasıyla karşılaşmaktan kaçınmak için Pavel pek evde kalmamış ve anasını biraz unutmuştu. Şimdi ise, yavaş yavaş ayıldıkça, durgun gözlerle anasına bakıyordu.
Uzun boylu bir kadındı. Hafifçe kamburu çıkmıştı. Sürekli çalışmaktan ve kocasının kötü davranışlarından, vücudu harap olmuştu. Bir şeye çarpmaktan çekiniyormuş gibi biraz yan yan sessizce yürürdü, kırışıklarla kaplı, şişkince, geniş oval yüzünde, kenar mahalle kadınlarının çoğundaki gibi karanlık, üzgün, kaygılı gözleri parlardı. Derin bir yara izi sağ kaşını biraz yukarı kaldırırdı. Sağ kulağı da öbüründen daha yüksekmiş gibi dururdu. Kaygıyla kulak kabartıyormuş gibi bir hali vardı hep. Gür siyah saçlarında tutam tutam ak saçlar ilk bakışta keskin bir karşıtlık yaratırdı. Tepeden tırnağa tatlılık ve hüzünlü bir tevekkül okunurdu bu kadında…
Gözyaşları ağır ağır yanaklarından aşağı süzülüyordu. Oğlu yumuşak bir sesle:
«Ağlama!» dedi. «Bana su ver!»
« 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 ... 262 »