Ana Sayfa » Rus Edebiyatı Klasikleri » Ana : 08


ANA

MAKSİM GORKİ


Ve utangaç bir tavırla kaşlarını kaldırıp hemen odadan çıktı.
Bir an mutfağın ortasında durdu; düşünceliydi, kaygılıydı. Uzun uzun ellerini yıkadı ve oğlunun yanına döndü. Alçak sesle:
«Sana sormak istiyordum,» dedi, «nedir o habire okuyup durduğun kitap?»
Pavel kitabını bıraktı: «Otur, anne…»
Oğlunun yanına oturdu, doğruldu, pek önemli bir şey bekliyormuş gibi dikkat kesildi. Pavel anasına bakmaksızın, sert bir tonla, usulca konuşmaya başladı:
«Yasak kitaplar okuyorum. Bu kitapları okumayı yasaklıyorlar, çünkü bizim işçi yaşantısı üzerine gerçekleri yazıyor orada, gizlice basılıyor bunlar. Eğer bizim evde bulurlarsa, beni hapse gönderirler… gerçeği bilmek istediğim için hapse tıkarlar. Anlıyor musun?»
Ana birden güçlük çekti solumakta. Bulanık gözlerini oğluna dikti. Onu değişmiş gibi gördü, yabancı gibi. Sesi de başkalaşmıştı, daha iyi çınlıyor, daha kalın, daha dolu çıkıyordu. İnce uzun parmaklarıyla yeni biten bıyıklarını buruyordu. Garip, dalgın bakışı boşluğa dalıp gidiyordu. Oğlu için duyduğu korku ve acıma anayı heyecanlandırdı.
«Niçin yapıyorsun bunu, Pavel?» diye sordu.
Oğlan başını kaldırıp anasına baktı, bağırmadan, serinkanlılıkla yanıtladı:
«Gerçeği bilmek istiyorum»
Sesi alçak, ama sertti. Gözleri inatla parlıyordu. Ana, oğlunun kendini esrarlı ve müthiş bir şeye kesin olarak adadığını anladı. Yaşamda ona her şey kaçınılmaz gibi gelmişti, düşünmeden her şeye baş eğmeye alışıktı. Söyleyecek söz bulamadı. Yüreği acı ve kaygıyla burkuldu ve usul usul ağlamaya başladı.
Pavel tatlı bir sesle:
«Ağlama!» dedi.
OÄŸlu veda ediyormuÅŸ gibi geldi anaya.
«Sürdüğümüz yaşamı düşün bir! Kırk yaşındasın, ama gerçekten yaşadın mı hayatı? Babam seni döverdi… Şimdi anlıyorum neden dövdüğünü: acının, onu boğan yaşamdan duyduğu acının hıncını senin kaburgalarından alıyordu ve bunun nedenini anlamıyordu. Otuz yıl çalıştı. İşe başladığı zaman fabrikanın ancak iki binası vardı, şimdi yedi oldu binalar!»
Oğlunun sözlerinden ürküyor, ama onu dinlemeye de doyamıyordu. Delikanlının gözleri parlıyordu. Güzeldi, duruydu bu sözler: Göğsünü masaya dayamış» anasına sokulmuştu, öylesine sokulmuştu ki nerdeyse onun gözyaşlarıyla ıslanan yüzüne dokunacaktı. İlk kez anlatıyordu okuduklarından öğrendiklerini. Kendisine göre apaçık gerçek olan her şeyi anlatıyordu. Bildiklerinden gurur duyan, öğrendiği şeylerin gerçek olduğuna dine inanır gibi inanan bir öğrencinin tüm coşkusuyla, gençliğin sarsılmaz inancıyla anlatıyor, anlatıyordu. Anasına anlatmaktan çok, kendi kanılarını yoklamak için konuşuyordu. Zaman zaman, aradığı sözcükleri bulamayınca susuyordu. O zaman, anasının yüzünü, korku ve şaşkınlık dolu buğulu gözlerini görüyordu. Acıdı ona. Konuşmasını sürdürdü, ama bu kez anasından, onun sürdüğü yaşamdan söz etti.
«   01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   17   18   ...    262   »