Ana Sayfa » Rus Edebiyatı Klasikleri » Ana : 09
«Ne zevk tattın ki? Yaşamında hoş bir şey oldu mu hiç?»
Ana dinliyor, başını üzüntü ile sallıyordu. Bilmediği, tanımadığı yeni duygular, acı ve sevinçten oluşan karmaşık şeyler duyuyordu içinde. Bu duygular tatlı tatlı okşuyordu onun yaralı yüreğini. Kendisinden, yaşantısından bu dille söz edildiğini ilk kez işitmekteydi. Bu sözler, içinde çoktandır uyuklayan belirsiz düşünceler uyandırıyordu, usul usul duyumsuzluğun sönük duygusunu, çok gerilerde kalan gençliğin izlenimlerini canlandırıyordu. Kız arkadaşlarıyla geçen çocukluğunu anlattı, her şeyden uzun uzun söz etti. Gelgelelim, öbürleri gibi kendisi de yakınmaktan başka bir şey bilmezdi. Yaşamın neden bu denli acılı ve zor olduğunu kimse açıklamazdı. Ama işte şimdi kendi oğlu yanı başında oturmuştu ve onun gözleri, yüzü, sözleri kendisini duygulandırıyordu. Anasının yaşantısını bu kadar iyi anlayan, çektiklerini anlatan, acıyan bir oğlu olduğu için gurur duyuyordu.
Analara açınılmaz.
Bilirdi bunu. Kadınların yaşantısını konusunda Pavel'in bütün söyledikleri gerçekti, acı gerçek. Göğsünde tatlı duygular kıpırdanmaktaydı. Bilmediği bu tatlılık gönlünü ısıtıyordu.
«Peki, ne yapmak istiyorsun?»
«Öğrenmek, sonra da başkalarına öğretmek. Biz işçiler okuyup öğretmeliyiz. Yaşamın bizler için neden bu kadar zor olduğunu bilmeli, anlamalıyız.»
Oğlunun hep ciddî ve sert bakan mavi gözlerinin şimdi böylesine sevecenlik ve tatlılıkla parladığını görmek, ana için büyük zevkti. Pelageya'nın dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi. Kırışık yanaklarında hâlâ yaşlar titreşiyordu, ama kıvançlıydı. İki duygu arasında bocalıyordu. Bir yandan, yaşamdaki acıların nedenlerini bu kadar iyi gören oğlundan gurur duyuyordu; ama onun, genç olmasına karşın arkadaşları gibi konuşmadığını ve kendisi de dahil herkesin sürdüğü tek düze yaşantıya karşı tek başına savaşa girişmeye kararlı olduğunu da düşünüyordu. Ona şöyle demek istiyordu: «Ama yavrucuğum, sen ne yapabilirsin ki?»
Ne var ki, bu kadar akıllı bir genç olup çıkan oğluna hayranlıkta kusur edebileceğinden çekiniyordu. Gerçi onu biraz da yabancı bulmuyor değildi ya, neyse…
Anasının dudaklarında gülümseme, yüzünde dikkat, gözlerinde sevgi gördü Pavel. İnandığı gerçeği ona anlatabildiğim' sandı. Konuşma gücünden duyduğu gurur kendisine karşı güvenini artırdı. Ateşli ateşli konuşuyordu. Kâh alay ediyor, kâh kaşlarını çatıyordu. Zaman zaman kin fışkırıyordu sesinden. Anası bu haşin sesleri işitince ürküyor, başını sallıyor, alçak sesle soruyordu:
«Ya! Demek öyle, Pavel!»
Delikanlı kesin bir sesle:
«Evet!» karşılığını veriyordu.
Ve halkın iyiliğini isteyenlerden söz ediyordu. Doğruyu ektikleri için hayata düşman olanlarca vahşî hayvanlar gibi kovalanan, hapse atılan, zindana tıkılan kimselerden…
«Böyle adamlar gördüm ben!» diye haykırdı. «Onlar, dünyada bulunan insanların en iyileri.»
Sözünü işittiği bu adamlar anasına dehşet veriyordu. Kadıncağız «Öyle Basit» diye bir daha sormak istiyordu. Ama bunu bir türlü göze atlamıyor, gevşiyor, kendisi için anlaşılmaz kimseler olan o adamlar
« 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 ... 262 »