Ana Sayfa » Rus Edebiyatı Klasikleri » Ana : 159
Ötekiler bundan gocunurlar, onlar da bu gerçeği ne denli iyi bildiklerini kanıtlamak için sert, kaba tartışmalara girişirlerdi yeniden. Her biri öbüründen daha yükseklere zıplamaya can atardı. Bu davranışlar Ana'yı üzer, kaygılandırırdı. Kaşlarını oynatır, yalvaran gözlerle onlara bakar, şöyle düşünürdü: 'Pavel'ciğimi ve arkadallarımı unuttular gitti…'
Gerginlik içinde, elbette ki anlayamadığı tartışmaları can kulağıyla dinler, sözcüklerin altında yatan duyguları anlamaya çalışırdı. Varoşta, iyi olan şeyden sözedilirken bu iyi şey tüm olarak alınırdı. Burada ise her şey ufak parçalar ayrılıyor ve ağırlığı azalıyordu. İşçi mahallesinde her şey daha derinden, daha güçlü hissedilirdi; burası, ve daha çok eski düzenin değiştirilmesinden sözediliyordu. Oysa varoşta yeni bir düzen düşlenirdi. Bundan ötürüdür ki, oğlunun ve Andrey'in konuşmalarını daha iyi anlardı.
Ana başka bir şey daha görüyordu: eve bir işçi geldiği zaman Nikolay o işçiye daha senli benli davranıyordu, yüzünde tatlı bir anlam beliriyor, başka türlü, yani kaba olmasa bile daha rahat konuşuyordu.
Ana:
'Söylediklerini anlamaları için elinden geleni yapıyor. işte' diye düşünüyordu.
Ama bu yorum kendisini doyurmuyordu.
Ziyaretçi işçinin de rahatsız, huzursuz, gergin durduğunu görüyordu. Halktan bir kadın olan kendisiyle işçiler daha kolay, daha özgürce konuşurlardı. Nikolay'ın evde bulunmadığı bir gün, onlardan birine bu düşüncesini açtı.
«Niye sıkılıyorsun?» diye sordu. «Sınava giren bir çocuk değilsin ki…»
Delikanlı gülümsedi.
«Yengeçler bile kazırır alışık olmadığı ortamda… Alttarafı bizden değil bu arkadaş…»
Sandrin uğrardı arada bir. Hiç bir zaman fazla kalmaz, hep telâşlı görünür, gülmez, giderken her seferinde:
«Ya Pavel, o nasıl? Hasta değil ya?» diye sorardı Ana'ya.
«Hamdolsun, iyidir, neşesi yerinde.»
Ana, Pavel'i duruşma tarihini saptamadan bunca zaman hapiste tutmalarından yakınırdı. Sandrin suratını asar, susardı, parmaklarını siniri sinirli oynatırdı.
Pelageya can atardı 'Sevgili yavrum, onu sevdiğini pekâlâ biliyorum' demek için, ama bir türlü dili varmazdı. Genç kızın sert tavrı, sıkılı dudakları, hep işle meşgul gibi çıkan kuru sesi, her türlü okşayıcı davranışı daha başından geri iterdi. Ana hiç bir şey demeden, yalnızca iç geçirerek, Sandrin'in uzattığı eli sıkar ve 'Çok mutsuzsun, yavrucuğum' diye düşünürdü.
Günün birinde Nâşata çıkageldi. Ana'yı gördüğüne çok
sevindi, onu kucakladı, laf arasında birden fısıldadı: «Annem öldü… Öldü zavallıcık…» Başını sarstı, gözlerini siliverdi.
« 01 ... 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 ... 262 »