This shows you the differences between two versions of the page.
— |
rus_klasikleri:ana_188 [2015/11/10 15:04] (current) |
||
---|---|---|---|
Line 1: | Line 1: | ||
+ | ~~NOCACHE~~ | ||
+ | <php>tpl_youarehere();</php>Â | ||
+ | ----Â | ||
+ | <php>esnek_yatay_reklam();</php>Â | ||
+ | [<2>]Â | ||
+ | ~~Title: Ana : 188~~Â | ||
+ | === ANA ===Â | ||
+ | === MAKSİM GORKİ === | ||
+ | ----Â | ||
+ | bulunduğunu bir sürü şey olup bitiyordu, ve olup bitenler içinden çıkılmaz bir duygu ayundarıyordu onda. İnanası gelmiyordu, ama tatmin de duyuyordu; hem şaşkındı, hem de durgun bir hüzün içindeydi... \\ | ||
+ | Çevresinde görünen her şey ağır bir devinim içerisinde sallanıp duruyordu. Gökte kurşunî bulutlar birbirini kovalıyor, yolun iki yanında ıslak ağaçlar geriye doğru kaçıyor, tarlalar \\ | ||
+ | döne döne açılıyor, tepeler dikiliyor, sonra gözden yitip gidiyordu. \\ | ||
+ | Arabacının burundan gelen sesi, beygirlerin çıngırakları, rüzgârın nemli ıslığı birbirine karışıyor, tekdüze bir akım halinde kırların üstüne yayılıyordu. \\ | ||
+ | Arabacı oturduğu yerde sallanarak anlatmaya devam ediyordu: \\ | ||
+ | «Zengine cennet bile dar gelir. Gözü doymaz ki... Bu böyledir! Kardeşim benden para sızdırmaya başladı. Resmî makamlarla arası iyi.» \\ | ||
+ | Posta konağına varınca atları çözdü: \\ | ||
+ | «Bana bir mangır verir misin bir tek atayım?» dedi Ana'ya. \\ | ||
+ | Sesi pek mutlu değildi, ama Pelageya beş kapik verdi. Adam paraları avucunda şakırdattı, aynı tonla hesap verdi: «Üçü votkaya ikisi ekmeğe...» \\ | ||
+ | Öğleden sonra Pelageya buz kesilmiş, yorgun argın, Nikols koye kasabasına vardı, konak yeri olan hana girdi, çay istedi, ağır valizini kerevetin altına soktuktan sonra pencerenin yanına oturdu. Çiğnenmiş kuru otlarla kaplı ufak bir alan, koyu kurşunî renkte hükümet konağı, binanın eğrilmiş damı görünüyordu camdan. Peronda, yalnızca bir bluz giymiş, dazlak kafalı, uzun sakallı bir köylü piposunu tüttürüyordu. Otların arasında bir domuz dolaşıyordu. Koyu bulut yığınları birbiri üzerine yuvarlanarak geçip gidiyordu. Hava kapalı, durgun ve sıkıntılıydı. Yaşam sanki soluğunu tutup saklamıştı. \\ | ||
+ | Ansızın bir kazak çavuşu dörtnala alana vardı, al atını hükümet konağının önünde durdurdu. Kırbacını sallayarak bir şeyler bağırdı pipolu köylüye. Sesi hana kadar geliyordu, ne var ki Ana sözlerini işitemedi. Köylü kalktı, kolunu uzatıp ufku gösterdi. Çavuş yere atladı, sendeledi, yuları adama fırlattı, merdivenin tutamaklarına tutanarak hantal, adımlarla basamaklardan çıktı, binaya girdi. \\ | ||
+ | Yeniden sesizleşti ortalık. At iki kez yumuşak toprağı nalıyla eşeledi. Pelageya'nın bulunduğu odaya bir küçük kız \\ | ||
+ | girdi;; sarışın kısa saçları ensesi üzerinde örülmüştü; yuvarlak bir yüzü, okşayıcı bakışları vardı. Dudaklarını ısırıyordu. Kenarları aşınmış, yüklü bir tepsi taşıyordu. Birkaç kez başını sallayarak selâmladı. Ana dostça: \\ | ||
+ | «Günaydın becerikli küçük!» dedi. «Günaydın!» \\ | ||
+ | Küçük kız tabak - bardakları masanın üzerine dizdi ve birdenbire coşkunlukla: \\ | ||
+ | «Bir eşkiya yakalamışlar, şimdi getireceklermiş!» diye haber verdi. \\ | ||
+ | «Ne eşkiyası?» \\ | ||
+ | «Bilmiyorum...» \\ | ||
+ | «Peki ne yapmış bu eşkiya?» \\ | ||
+ | <php>sayfa_numaralama(262);</php>Â | ||
+ | <php>esnek_yatay_reklam();</php> |