Ana Sayfa » Rus Edebiyatı Klasikleri » Ana : 20
«Hayır! Seni aldatmak istemem. Hiç birimiz, kurtulamayız.»
Gülümsedi:
«Yat artık, yorgun olmalısın. İyi geceler!»
Ana, yalnız kalınca pencereye yaklaştı, sokağı seyretmeye daldı. Dışarısı soğuk ve karanlıktı. Rüzgâr, uykuya dalmış, küçük evlerin damlarındaki karları süpürüyor, duvarlara çarpıp yere iniyor, incecik kar tanelerini toz bulutu gibi sokağın bir başından öbür başına savuruyordu.
Ana, usulca:
«Ey İsa, sen acı bizlere!» diye mırıldanıyordu.
Gözyaşlarının biriktiğini hissediyordu. Oğlunun sükûn ve inançla sözünü ettiği o felâketi bekleyecekti artık. Bu bekleyiş, kolu kanadı kırık kör bir pervane gibi çırpınıyordu yüreğinde. Çıplak, karla kaplı bir ova geldi gözlerinin önüne. Soğuk bir rüzgâr küçük ıslıklarla esiyor, karları önüne katıp döne döne, hoyratça saldırıyor. Ovanın ortasında, tek başına sendeleye sendeleye küçük bir gölge ilerliyor. Rüzgâr, bacaklarına dolanıyor, eteğini şişiriyor, kar zerreciklerini yüzüne savuruyor. Genç kız yürümekte zorluk çekiyor, ayakları kalın kar tabakasına batıyor. Üşüyor, korkuyor, iki büklüm… Deli rüzgârın önüne, kattığı bir çöp gibi bulanık ovanın ortasında… Sağında bataklıkların üstünde orman yükseliyor karanlık bir duvar gibi. Cılız, çıplak kayın ağaçları ve çamlar inildiyor. İlerde, uzaklarda bir yerde, kentin donuk ışıkları…
Ana korkudan titreyerek:
«Yarabbim, sen acı bize!» diye mırıldandı…
Günler ard arda akıp gidiyor, bir çörkünün toparlakları gibi üst üste toplanıp haftalar, aylar oluşturuyordu. Her cumartesi, arkadaşları Pavel'in evinde buluşuyorlardı. Her toplantı hafif eğimli, uzun bir merdivenin bir basamağı gibiydi; merdivenin ucu nereye kadar uzanırdı, bilinmez, ama basamakları tırmananlar yavaş yavaş yükselirlerdi.
Yeni kişiler ortaya çıktı. Vlasov'lann ufak odası dar geliyordu artık. Boğucu bir hava oluyordu. Nataşa yorgun, buz kesilmiş olarak geliyordu, ama bitmek tükenmek bilmeyen neşe ve canlılığı da birlikte getiriyordu.
Ana çorapları örmüş ve kendi eliyle giydirmişti kızın ufacık ayaklarına. Nataşa önce güldü, sonra düşünceli düşünceli:
«Sütninem de eşsiz bir kadındı, öyle iyi yürekliydi k! Ne garip değil mi? Halkın yaşantısı böylesine sıkıntılı ve onur kırıcı, ama yine de halk, ötekilerden çok daha yücegönüllü, daha iyiliksever!»
Ve eliyle uzak, çok uzak, bilinmeyen bir yeri gösterdi.
«Ya siz!» dedi ana. «Siz ki ana-babanızı feda etmişsiniz, ve' her şeyi…»
Düşüncesinin sonunu getirmedi, içini çekti ve susarak Nataşa'ya baktı. Nedenini bilmiyordu, ama, ona karşı minnettarlık duyuyordu. Önünde çömelmiş kaldı. Genç kız başını eğmiş, dalgın dalgın gülümsüyordu.
« 01 ... 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 ... 262 »