This shows you the differences between two versions of the page.
— |
rus_klasikleri:ana_230 [2015/11/10 15:04] (current) |
||
---|---|---|---|
Line 1: | Line 1: | ||
+ | ~~NOCACHE~~ | ||
+ | <php>tpl_youarehere();</php>Â | ||
+ | ----Â | ||
+ | <php>esnek_yatay_reklam();</php>Â | ||
+ | [<2>]Â | ||
+ | ~~Title: Ana : 230~~Â | ||
+ | === ANA ===Â | ||
+ | === MAKSİM GORKİ === | ||
+ | ----Â | ||
+ | YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM \\ | ||
+ | Bu korku, ağır nem kokusu, solumayı güçleştiren bir küf gibi içinde büyüdü, yayıldı ve duruşma günü gelip çatınca, Ana, belini büken ağır bir yük taşıyarak girdi mahkemeye. \\ | ||
+ | Sokakta, varoştan gelen komşularla karşılaştı, sessizce eğilerek onların selâmına karşılık verdi, somurtkan kalabalığın içinden yol açtı kendisine. Koridorlarda ve duruşma salonunda sanık akrabalarıyla karşılaştı. Alçak sesle konuşuyorlardı. İşittikleri de bir işe yaramazdı zaten, çünkü anla-mıyordu. Hepsi perişandı. Çoğunluğun üzüntüsü Ana'ya da geçiyor, onu da çok yıkıyordu. \\ | ||
+ | Sizov sıranın üzerinde, yanında yer açarak: «Otur şuraya,» dedi. \\ | ||
+ | Ana söz dinledi, giysinin kıvrımlarını düzeltti ve çevresine baktı. \\ | ||
+ | Yanında oturan bir kadın alçak sesle: «Bizim Grigori'yi senin oğlun felâkete sürükledi!» dedi. Sizov ters ters: «Sus Nataşa!» dedi. \\ | ||
+ | Pelageya kadına baktı. Samoylov'un anasıydı. Babası da biraz ötede oturmuştu. Dazlak kafalı, sevimli yüzlü, yelpaze şeklinde kızıl sakallı bir adamdı. Kemikli bir yüzü vardı. Gözlerini kısarak önüne bakıyor, sakalı titriyordu. \\ | ||
+ | Salonun yüksek pencerelerinden bulanık bir ışık süzülüyordu. Pencerelerin arasında çarın yaldızlı kalın çerçeveli büyük bir portresi asılıydı. Çerçevenin kıyıları, ahududu renginde ağır perdelerin kaskatı kıvrımları ardında kaybolmaktaydı. Portrenin önünde, üzeri yeşil çuha ile örtülü bir masa salonu hemen enlemesine kaplıyordu. Sağda, parmaklıklar arkasında, iki tahta sıra, solda ise kırmızı döşemeli iki dizi koltuk bulunuyordu. Göğsü ve karnı üzerinde sarı düğmeler bulunan yeşil yakalı mübaşirler gürültüsüzce girip çıkıyorlar, ortalıkta dolaşıyorlardı. Bulanık havanın içinde kısık seslerden oluşan ürkek bir mırıltı sürüp gidiyordu. Hafif bir eczane kokusu duyuluyordu. Bütün bu renkler, pırıltılar, sesler ve kokular gözleri ağırlaştırıyor, ciğerlere doluyor, yüreklere üzüntü, korku ve karamsarlık saçıyordu. \\ | ||
+ | Ansızın biri yüksek sesle bir şeyler söyledi. Ana titredi. Herkes ayağa kalktı. Ana da Sizov'un koluna yaslanarak kalktı. \\ | ||
+ | Sol köşede yüksek bir kapı açıldı, gözlüklü bir ihtiyar sallanarak içeri girdi. Küçük, kül rengi yüzünde seyrek, beyaz favoriler titreşiyordu. Tıraşlı üst dudağı ağzının içine giriyordu. Sivri elmacık kemikleri ve» çenesi üniformanın yüksek yakasına dayanıyordu. Boynu yokmuş gibi görünüyordu. Yuvarlak, kırmızı, porselen suratlı iriyarı bir genç arkadan destek oluyordu ihtiyara. Altın sırmalardan geçilmeyen üniformalar giymiş üç kişiyle: üç de sivil girdi ihtiyarın ardı sıra. \\ | ||
+ | Masanın arkasında uzun uzadıya görüştüler, koltuklara yerleştiler. Oturduktan sonra, üniformasının ön iliklenmemiş, tüysüz, gevşek biri, şişkin dudaklarını sessizce kımıldatarak ufak tefek ihtiyarla konuşmaya daldı. İhtiyar dinliyor, kaskatı ve hareketsiz duruyordu. Gözlüklerinin arkasından iki küçük, renksiz leke görünüyordu. \\ | ||
+ | Masanın ucunda, uzun boylu, dazlak bir adam ufak bir yazı masası önünde ayakta duruyor hafif hafif öksürerek kâğıtlarını karıştırıyordu. \\ | ||
+ | İhtiyar ileriye doğru uzandı, konuşmaya başladı. İlk sözcüğü anlaşılır biçimde söyledi, ama öteki sözcükler ince dudakları üzerinde uçup gitti sanki. \\ | ||
+ | «Bildiririm ki... İçeri alın...» \\ | ||
+ | <php>sayfa_numaralama(262);</php>Â | ||
+ | <php>esnek_yatay_reklam();</php> |