Ana Sayfa » Rus Edebiyatı Klasikleri » Ana : 16
«Ne diyorsunuz, anne?»
«Ben mi?»
Ana, herkesin kendisine baktığını görünce sıkıldı. «Hiç, öyle, kendi kendime konuşuyordum!..» Nataşa gülmeye başladı. Pavel gülümsedi. Küçükrusyalı:
«Çay için teşekkürler, küçükanne,» dedi. Ana:
«Daha çayı içmeden teşekkür ediyorsunuz!» diye karşılık verdi.
Sonra oğluna bakarak ekledi. «Acaba sizi rahatsız mı ediyorum?» Cevabı Nataşa verdi:
Siz ev sahibesisiniz, nasıl rahatsız edebilirsiniz konuklarınızı?»
Ve çocuksu bir sesle sızlandı:
«Çabuk, çay verin bana, Pelageyacığım. Titriyorum… Ayaklarım buz kesildi!» Ana, telâşla: «Hemen, şimdi!» dedi.
Nataşa bir fincan çay içti, derin derin soludu, saç örgüsünü omuzu üzerinden arkaya attı ve sarı kapaklı, resimli bir kitabı okumaya başladı. Ana, fincanları takırdatmamaya çalışıyor, çayları dolduruyor, genç kızın uyumlu ve pürüzsüz sesine kulak kabartıyordu. Semaverin tatlı fokurtusu kıza eşlik ediyordu. Kitapta, mağaralarda yaşayan, yırtıcı hayvanları taşlarla öldüren vahşi ve ilkel insanların öyküsü anlatılıyordu heyecanlı bir şerit gibi. Harika bir masaldı sanki. Pelageya birkaç kez oğluna baktı göz ucuyla. Bu masalda yasaklanacak ne var diye sormak istiyordu.
Gelgeldim, çok geçmeden öyküyü izjemekten yoruldu ve konuklarını incelemeye koyuldu.
Pavel, Nataşa'nın yanında oturuyordu. Aralarında' en yakışıklısı oydu. Kitabın üstüne eğilmiş olan genç kız, alnına dökülen perçemini sık sık geriye itiyordu. Başını sallıyor, kimi konularda kişisel görüşünü anlatmak için kitabı bırakıyor, bakışını dinleyicilerin üzerinde gezdiriyordu dostça. Küçükrusyalı, geniş göğsünü masanın köşesine dayamış, bıyığının kıvrık uçlarını görmeye uğraşıyor, şaşı bakıyordu. Veşovşikov ellerini dizlerine koymuş, bir manken gibi kaskatı oturmuşty iskemlesinde. İnce dudaklı, kaşsız, çopur suratı bir maske kadar kımıltısızdı. Yumuk gözlerini semaverin parlak bakırına dikmiş, inatla kendi yüzünü seyrediyordu. Hiç solumuyor gibiydi. Küçük Teo, kızın okuduğuna kulak kabartıyordu; kitaptaki sözcükleri içinden yineliyormuşçasına dudakları sessizce oynuyordu. Arkadaşı ise dirseklerini dizlerine dayamış, yanaklarını avuçlarının içine almış, öne doğru eğilmişti; düşünceli düşünceli gülümsüyordu. Pavel'le gelen oğlanlardan biri kıvırcık kızıl saçlıydı, neşeli yeşil gözleri vardı. Bir şey söylemek istiyor olacak ki, sabırsızlıkla sallanıp duruyordu.
Öbürü sarışındı, saçları kısa kesilmişti, yere doğru eğdiği başını sıvazlıyordu boyuna; yüzü görünmüyordu. Odada hoş bir hava egemendi. Ana, o zamana dek hiç tatmadığı bir rahatlık duyuyordu. Nataşa bıkıp usanmadan okumayı sürdürürken, Ana kendi gençliğini delikanlıların kaba sözlerini, sinik şakalarını, leş gibi içki kokan soluklarını anımsıyordu. Anımsadıkça da kendi kendine acıyordu. Ölen kocasının evlenme önerisi geldi aklına. Bir gece eğlentisinde, evin karanlık antresinde yakalamış, duvara sıkıştırıp bütün ağırlığıyla üzerine abanmış, boğuk, öfkeli bir sesle:
«Benimle evlenir misin?» diye sormuştu.
« 01 ... 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 ... 262 »