Ana Sayfa » Rus Edebiyatı Klasikleri » Ana : 23
Kimi zaman gençler, ansızın coşkun ve bulaşıcı bir neşeye kapılırlardı ve Pelageya şaşkına dönerdi. Genellikle gazetelerde yabancı işçilerle ilgili haberleri okudukları zaman olurdu bu. Bütün gözler sevinçten parlar ve işin garibi, hepsi çocuklar gibi mutlu olurlardı. Şen kahkahaları çın çın öterdi. Dostça birbirlerinin omuzlarına vururlardı. Neşeden sarhoş olurlardı sanki.
«Aslan Alman işçileri,» diye bağırırdı biri.
Başka bir gün ise:
«Yaşasın İtalyan işçileri!» diye haykırırlardı.
Kendilerini tanımayan, dillerinden anlamayan uzaktaki dostlarına alkış tutunca, onların, bu coşkunluklarını duyup anlayacaklarından emin görünürlerdi.
Gözleri tüm yaratıkları kucaklayan bir sevgiyle ışıldayan Küçükrusyalı şöyle derdi:
«Onlara mektup yazsak ne iyi olurdu, değil mi? Bilsinler ki, ^Rusya'da da aynı inancı taşıyan, aynı amaçlar için yaşayan, onların zaferlerine sevinen dostları var!»
Ve hepsinin gözleri dalar, dudakları gülümserdi. Uzun uzun Fransızlardan, ingilizlerden, İsveçlilerden sözederlerdi. s Onlar, saydıkları, sevinçlerini ve üzüntülerini paylaştıkları kişisel dostları, yakınlarıydı sanki.
Ufacık odada, tüm yeryüzünün emekçilerini kardeş yapan manevi akrabalık duygusu doğardı. Ana da duyardı hepsini tek yürek gibi coşturan bu duyguyu. Açık seçik anlamadığı halde, kendisi de neşelenir, gençleşir, güçlenir, umutla kendinden geçerdi.
«Ne garip adamlarsınız!» dedi bir gün Küçükrusyalıya. «Sizin için herkes arkadaş… Ermeniler de, Yahudiler de, Avusturyalılar da… Bütün insanlar için üzülür ve sevinirsiniz!..»
«Hepsh için, evet küçükanne, hepsi için. Bizim için uluslararasında ayrı gayrı yok. Yalnızca arkadaşlar var, ya da kardeşlik istemeyen düşmanlar. Dünyaya gönül gözüyle ba
kıp ne denli kalabalık ve güçlü olduğumuzu görünce insan öylesine seviniyor ki, içi ferahlıyor!.. Bir Fransız, bir Alman, bir İtalyan için de durum aynı, küçükanne. Yaşamı ânladılar-sa eğer, onlar da aynı sevinci duyarlar. Hepimiz aynı ananın, aynı düşüncenin tüm insanların kardeşliği fikrinin evlâtlarıyız. Bu düşünce bizi ısıtır, adaletin göklerinde parlayan bir güneştir o, ve bu gökler emekçinin yüreğinde yatar. Hangi ulus olursa olsun, adı ne olursa olsun, fark etmez.»
Bu çocuksu ama sarsılmaz inanç, küçük grupta gittikçe artan bir şiddetle daha sık belirtiliyordu. Ve bu coşkun umutları görünce, gerçekten dünyada güneş gibi parıldayan ulu bir şeyin doğduğu duygusuna kapılıyordu Ana.
Çoğu kez şarkılar söylenirdi. Bilinen şarkılar. Avaz avaz, neşeyle. Kimi zaman da yeni şarkılar söylenirdi, bambaşka bir güzellik taşıyan, ama hüzünlü ve garip şarkılar. O zaman sesler alçalır, ciddileşir, dinsel ilâhiler gibi çıkardı. Benizler soluklaşır, sonra tutuşur, ve şarkının sözlerinden büyük bir güç fışkırırdı.
Bu yeni şarkılardan, özellikle biri yüreğini oynatıyordu Pelageya'nın, içini hüzünle dolduruyordu. Acılı şaşkınlığın karanlık yollarında yapayalnız dolaşan yaralı bir ruhun üzüntülü düşüncelerini yansıtan bir hava yoktu bu şarkıda. Yoksulluk ve korkunun etkisiyle açması bir duruma düşen kişiliksiz, renksiz bir ruhun iniltileri de değildi. Bu şarkıda, ne uçsuz bucaksız yerlere susamış buruk bir yüreğin sıkıntılı İç
« 01 ... 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 ... 262 »